Halıcılık baba mesleğimdi. Daha sonra babamlar imalat yaptıkları dönemde halıyla çok haşır neşir olduk imalat çok güzel gidiyordu. Daha sonra devlet politikalarının neticesinde Çin’den gelen halılar İran’dan gelen halı ve kilimlerden dolayı piyasa çok düştü dışarıdan artık halı tüccarları halı almaya başladılar.
Kaç yıllarıydı?
1989’dan sonra bu iş tamamen sıfırlanmaya başlandı.
Yani gençlik yıllarınıza denk geliyor.
O yıllardan beri bu işlerin içindeyim. Öğrencilik yıllarımda halıların çizimlerini yapıyordum. Murabbalık. Murabba deniyor. Gece 3’e kadar halı desenleri çizimleri yapardım. Bu iş ile okul harçlığımı kendim kazanırdım. Babamlar halıcılığı bırakmak zorunda kaldılar. Bu sebeplerdendir ki Hacılar’da her evde bir halı dokunurdu. Annemler çok dokudular.
Halı dokuma tezgahları vardı.
Hacılar’da hayvancılık yapacak ortam yok tarım yapacak arazi de yok öyle olunca Hacılar’ın erkekleri sadece ırgatlığa giderlerdi. Sanat diye bir şey yok başka çare de yok. Hanımlar geçimi sağlardı Hacılar’da. Kızlar halı ilmeklerini paralarıyla kendilerini gelin ederlerdi. Erkekler de kızların kazançlarından geçinirlerdi. Kızlar o halıları dokuyarak erkekler de evlenirdi. Geçim kaynakları çok zora binmeye başlamıştı. Daha sonra halıcılık bitmeye başlayınca sanayi devreye girdi. Sanayileşme Hacılar’ı kurtarmış oldu. Ama bu arada da tabii halı işi tamamen bitmiş oldu. Fakat Türkiye geneline baktığımız zaman imalat bitti ama dünyanın halısı var. Ve yılların vermiş olduğu bu yıpranmadan dolayı, atılacak seviyeye gelen halılardan tutta normal halılara kadar, insanlar bu halıları kullanacak değerde görmeye başladı. Ama Avrupalılar, yabancılar bizim kültürümüze bizden daha çok sahip çıkıyorlar. Mesela bir Yahyalı örneğini vereyeyim. Yahyalı’da neredeyse kimse halk olarak Yahyalı halısı kullanmıyor. Satın da almıyorlar satıyorlar makine halısı alıyorlar. İmalat da bitti. Böylece bende bu halıları değerlendirmeye başlayarak amatörce hediyeliğe başladım. Aynı zamanda triko imalatım da var. Trikoda ve hobi olarak başladığım bu hediyelik eşyalar konusunda belirli bir aşamaya gelmek üzereyim. Yurt dışındaki bir sitede bölüm açtık. Bunları daha da yaygınlaştırmayı istiyoruz. Piyasada atılacak durumda olan halıları çok ucuz fiyatta toplayıp onları değerlendirip yurtdışına satmaya başlandı. Bu sektör iki senedir, özellikle Kayseri’de olmaya başladı.
“BANA ZEVK VEREN KISMI PARASI DEĞİL.”
Bu iki senedir olan hediyelik eşya değil mi?
Evet hediyelik eşya. El halılarını, kullanılmayan yıpranmış eskimiş elden çıkan el halılarını topluyoruz ve değerlendiriyoruz. Genelde halılar kenarlarında eskir. Kenarları çıkartılıyor. Kendi yaptığım overlok sistemiyle elle yapılmış görünümü verdiği için halıcıların kenar overloklarını da yapmaya başladım. Bu da bir sektör olmaya başladı. Bu kenarlarını yaptığım halıları başka halıcılar tekrardan yurtdışına satıyorlar internet aracılığıyla. Ve ciddi bir gelir elde ediyorlar. Triko devam etmemiş olsaydı hobi olarak yapmazdım. Ama benim asıl amacım trikoyu devreden çıkartarak eski halı kilimlerin bir avuç içi kadar sağlam yeri kalmış olsa dahi değerlendirmek. Bunun için uygun ortamımda var. Epeycede halı topladım. Yıllarca birikim yaptım halı konusunda. Eğer ciddi bir girişimle iş başına geçecek olursam, on binlerce ürün yapabilirim. Halıları toplaması da kolay. Kayseri’de mezat var orada satılıyor halılar. Esnaf ve sanatkârlar odasının bir mezatı bu. Oraya halk halısını getiriyor alıcılarla buluşuyor halılar. Şu an kesimlik halı diye bir piyasa oluşmuş oldu. Yaptığım hediyeliklerle ilgili. Yapanlar var ama yaptığım dikiş sistemi ile onlara göre daha profesyonel bir iş ortaya çıkarabiliyorum. Ciddi bir pazar olabilmesi için de daha da gelişmesi lazım. Henüz birkaç yüz tane ile satış yapabiliyoruz. On binlere ulaşamadık daha. O rakamlarda siparişler olduğunda ise birkaç eleman ile çalışma imkanım olacak. Bana zevk veren kısmı parası değil. Para olmuş olsaydı ben bu işe hiç niyetlenmezdim. Bir avuç içi kadar bir el halısı görmüş olsam onun bendeki manevi değeri yüksektir parayla ölçemem. Çok hoşuma giderek yapıyorum bu yüzden.
Çünkü gençliğinizden beri ile ilgilisiniz ve o kültürü duyguları hatırlatıyor.
Her şeyden önce o halıda onu dokuyanın duyguları var. Her bir deseni değişik anlamlar taşır. Genç kızlarımız bütün duygularını o figürlerle, desenlerle yansıtmışlar. Mesela bir mektup yazmaktır, şiir okumaktır, şarkı yazmak gibidir onlar için. Tüm duygular var yani bunun içerisinde. Bir tezgahta üç-dört kızımız çalışmıştır. Varın bu duyları siz düşünün! Bu yüzden manevi değeri çok yüksek. Ama ne yazık ki yurtdışından gelen bir üniversite öğrencisi yüz yüz elli lira verip bizim halımızı veya hediyelik eşyamızı alabiliyorlarken bizim buradaki zenginlerimiz on lira bile vermiyorlar! Anadolu’nun kültürüne o yabancılar sahip çıkmış oluyorlar gerçek anlamda. Neden biliyor musun? Anadolu’nun kültüründe Ermeni yaşamış. O kültür aslında birazda onlara ait. Biz onların kültürlerini devam ettirmişiz. Her türlü el sanatı Ermeniler aracılığıyla girmiş. Bugün bıçakçılardan tutunda ticarete kadar her şeyde onların etkisi varmış. Kayseri’nin bu özelliği var. Yani atalarımız bu kültürü onlardan alıp devam ettiriyor, yine sahip çıkan da onlar!
Halıcık sektörü de bunun içerisinde mi?
Tabii ki. Şöyle söyleyeyim. Bugün dev firmalar battı. Kayseri’de bir tane Çınar kaldı mesela. Çınar Halıcılık. Onlar da parasal olgunlukları olmasına rağmen parasal değeri yerine sevdikleri bu işle uğraşmaya devam ediyorlar. Yeni oluşmaya başlayan hediyelik eşya işlerinin internet üzerinden satışları başlayınca Anadolu kültürünün Avrupa’da tanıtımı ve temsili daha iyi olacağını düşünüyorum. Bu piyasa büyüdükçe Anadolu kültürü halı bağlamında daha bilinir olacak ve her tarafa yayılacak. Umudum böyle. Trikodan zaman kaldıkçada ufak ufak parçalar dahi olsa yeni bir ürün yapma çabasındayım. Bu parçalarla peşbörk yaptım mesela.
Peşbörk nedir?
40 yama diye adlandırılır. Ufak halı parçalarının belirli bir bütünlüğe getirilerek tek parça halı imal edilmesidir. Bunun mucidinin ise bir bayan olduğunu biliyoruz. Mazisi geç değil. Kültür sahibi Türkiye’den bir köylü kadın bunu icat etmiş. Bu ürün İstanbul piyasasını bayağı etkiledi. Kayseri’de ve İstanbul’da bulunan bazı büyük firmalara bu ürünlerden bolca yaptım. Her boş zamanında uğraşmaya çalışıyorum. Çok zor bir sanattır peşbörk. Çünkü 40 yamayı birleştirmek ve sağlam olabilmesi için de sanatçı olmak, işte profesyonel olmak gerekiyor. Halıdan, desenden anlamak gerekiyor. Halıyı anlamadan yapamazsın. Çünkü desende bir komposizyon oluşturmak zorundasın. Uğraşı da masrafı da pahalı bir iş. Bu yüzden daha çok hediyeliğe yöneleceğim. Çünkü cüzi bir miktar karşılığında dışarıdan gelen turistler bu ürünleri rahatlıkla alabiliyorlar. Bunu yekün olarak hesaplarsak eğer Türkiye ekonomisine ciddi katkı sağlıyor.
Peşbörk sonucunda ortaya çıkan ürüne tam olarak halı adını mı veriyoruz?
Evet halı diyoruz. 40 yamadan oluşan bir halı. Ekonomik olarak katkı sağlar demiştim ya. Mesela bir firmaya yapmıştım. Değeri 15 bin liraydı. Farklı farklı fiyatlara alıcı buluyor peşbörkler. Ve bu halıların dünyada tek bir tane olmuş olur. Örneği kopyası olamaz. İstesek bile aynı halıdan iki tane yapamayız. Aynı cins aynı desen aynı yapı olsa dahi ortaya tek ve nadir bir halı çıkmış oluyor. Yani kişiye özel halı olmuş olur. Hediyelikler de öyle. Hediyeliklerde hiçbiri birbirini tutmaz. Çünkü hep kullanılan halılar farklı farklı halılardır. Bunlar için de ustalık gereklidir. Bende dokumasından ipine, boyamasından desenine kadar bildiğim için bu eserleri ortaya çıkarıyorum. Ciddi bir sanat gerektiriyor. Sonradan öğrenilme yoktur. Yeni nesil halıyı öğrenmek istese ne yazık ki öğrenemeyecek. Çünkü Uşak’taki boyama fabrikaları bile kapandı. Olay çok vahim durumda esasında .
El halıcılık sektörü bitti diyebilir miyiz?
Elbette. Tamamen bitti.
Bunu neye bağlıyorsunuz? Yıllardan beridir gerek Hacılar’da gerekse Kayseri ve Türkiye genelinde bir halı kültürü vardır.
İç piyasada tüketiliyordu. Her genç kızın bir çift kelle halısı(6 metrekarelik halının halıcılıktaki ve halktaki adı) olurdu. Çeyizde bu şarttı. O kalktı ve yerini makine halısı aldı. İkinci ise devlet politikaları etkili oldu. Neydi bu politikalar? Çin’den gelen mallara devlet tarafından müsaade edildi. Şimdiyse bu politikalar yüzünden üretilemiyor. Üretilmeme sebebi şu. Sadece doğuda güneydoğuda atölyeciliğe izin veriliyor ama atölyecilikte şunu şart koşuyorlar; on beş yaş altı olunmalı. Halk eğitimden sertifika ve sertifika içinde altı ay boyunca müsaade ediyor. Sonrasında ise çalışılmıyor sebebiyse sigorta yapılamıyor. Sigorta yatırılmaya başlandığında hiçbir firma kâr edemez. Çin ile buradaki işçiliği bu bağlamda kıyaslamak gerekir. Çin ile yarışamayınca… Buradan dışarıya gitmeye başladı halılar. Böylece yaptığımız ürünler pahalı olmuş oldu. Şimdi el sanatları destekleniyor olsa bile hiçbir şekilde imalat yeniden canlanamaz. Zamanında herkes halıcıydı şimdiyse halıcı kalmadı. Yetişen elemanda yok. Ve ben buna üzülüyorum. Şu yönüyle değerlendirirsek olabilir. Anadolu’daki bütün halıları hediyelik eşya formatında ya da benzer biçimler üretecek olsak yıllarca çalışılsa tüketilemez. Çünkü halıda müthiş bir bolluk var piyasada. 20 yıl boyunca yüzlerce atölye işlese tüketemez.
Peki el halılarının, kullanımının geleceği ne durumda? Bilindiği kadarıyla evlerden çıkmaya başladı el halıları yerini makine halıları almaya başladı. Artık el halılarını hediyelik eşyaya, yastığa dönüşüp yurtdışına satılır biçimde mi göreceğiz?
Maalesef öyle olacak. Bizim yaptığımız o yastıkları iç piyasada satamıyoruz. Kimse evine alıp kullanmıyor.
Neden peki? Kendi üretimimiz ve kültürümüzün ürünü olan halıyı ve ondan elde edilen ürünleri kullanmıyoruz, Avrupalılar merak edip kullanıyor ve siparişler veriyor?
Türkiye’deki kültürel ve ekonomik değişim el halıcılığını ve kültürünü etkiledi. Bizim fikir yapımız değişti. Artık görselliğe önem vermeye başladık. İğne oyası mesela. Kadınlarımızın iğne oyası yaptığını düşünebiliyor muyuz? Hayır, hiç yok. Hazırı da yok piyasası kalmadı. Artık her şey makineleşti. Öyle ki bana göre bundan iki yüz yıl sonra el ile yapılmış hiçbir şey göremeyeceğiz. Göreceğimiz yer ise müze olacak. Ben dahi bir noktaya kadar direndim evimdeki el halıları ile döşeli odam için. Ama bir süre sonra yerini mobilya aldı. Çünkü hanımlarımızın dediği oluyor en sonunda. Hanımlar da bu kültüre izin vermiyorlar.
Gençler mesela biliyorlar mı bu kültürü?
Gençlerin el işçiliği konusunda pek düşüncesi yok. Onlar için değersiz. Paspas olarak bile kullanmıyor.
Peki Avrupalılar neden alıyorlar?
Avrupalılar kültüründen vazgeçmediler. Çünkü Anadolu’nun kültürü onların kültürü bir nevi. El emeğine kıymet veriyorlar. Bizim yaşadığımız kültür onların devamı niteliğinde. Köylerden şehre olan taşınma gibi mesela. Sonuçta halı dokuma imalat olayı tamamen bitti. Bu bitiş sonrası ise yepyeni bir pazar açıldı. Yeni yeni çoğalmaya başlıyor internet üzerinden bu ürünlerin satışını yapan siteler. Bir Amerikan firmasıyla başladı. Özelliği ise başka hiçbir ürün koymaması. Tamamen el işçiliği olacak ve doğrudan imalatçı olacak. İmalat ise fabrikasyon olmayacak. Kriterleri bunlar. Bunun gibi nitelikte olanlarla çalışıyor firma yoksa siteyi kapatıyor. Türkiye’de yapılıyor olsa amacından tamamen çıkardı ve iş ‘para olsun da nasıl olursa olsun’a dönebilirdi. Bunun yanında sektörü fark edenler de yok değil. Bu işe başlıyorlar ve ileride atılacak halılar hep değerlenmiş olacak.
El halılarının normal satış değeri ile hediyelik eşya olduktan sonraki satış değeri farklı olur mu?
İki türlü oluyor. Sağlam halılar alınıp sıfıra kazıtılır. Boyatılır ve eski havası verilir. Isparta halısı örnek olarak, eskitme uygulanır. Eskiden çöpe atılırdı bu halılar ama şimdi tır bazında hatta gemi bazında yurtdışına gitti bu halılar. Ve de çok ciddi fiyatlara gidiyor. Piyasadan 50-100 liradan toplanıyorsa, en az 2 bin liradan satılıyor. İkincisi ise hediyeliklerde normal fiyatlar oluyor henüz. Gelecek beş yılda ise belirleyici olacak hem fiyatları hem de pazarın hacmi bağlamında.
Hangi ürünler yapıyordunuz?
Çanta, minder, cüzdan, kaşıklık, duvar süsü, yastık. Kafamıza göre de yapamıyoruz. Kültür haricinde yapamıyoruz. Modern bir çanta yapamayız mesela. O kültür ve desenlerden çıkmalı. Bunları üretirken yan ürünler keten gibi otantik olması gerekiyor. Başka türlü olmuyor. Ketenin özelliği hammaddesinin yün olması. O da kültürün içerisinde var. Dolayısıyla birbirini destekleyen ürünler olmuş oluyor.
“ONLAR KÂR ODAKLI BAKARKEN BİZ EMEK ODAKLI BAKIYORUZ İŞE.”
Sağlık bakımından bir sorun çıkarır mı bu hediyelikler?
Evet evet sağlıklı. Avrupalılar örneğin kullandıkları halılarda yün olmasına ya da polip dediğimiz üründen olmasına dikkat ederler. Polipin tek özelliği ise toz tutmuyor olması. Tozmadığından fazla zarar vermez. Polip sağlıklı demiyorum fakat tozmaması bakımından tercih edilir. Yün tozsa dahi zarar vermez. Akrilik malzeme ise tozma yapar ve ciğerlere zarar verir. Evdeki makine halıları hep akriliktir. Bu yüzden zararlıdır. Toprakla ilgisi ve teması az olan insanlar yün halıları kullanırlar. Evlerinde yün halı olan ailelerde çocuklar agresif olmaz mesela. Çünkü o elektriği, kötü enerjiyi alıyor. Seccade mesela. Ya pamuk ya da yün olacak. Namaz kılarken vücudun sivri noktaları seccade ile temas edince biyolojik olarak bir rahatlamaya yol açar. Kullandığımız kıyafetlere de akrilik girdi. İç çamaşırlarına ise göze alıp kullanılmıyor. Pamuk ürünlere akrilik katılırsa alerji yapar zarar verir.
Büyük firmalar da el halısı ve kilim görünümlü ürünler üretiyor. Sizinle farkı nedir?
Kilimle halıyı işleyip şekle sokmak zordur. Onların kullandığı malzeme kumaştır. Konfeksiyon işçiliği var. Çantanın burada her türlüsü yapılabilir. Ama halıyla alakalı şu çantayı yapın deseniz yapamazlar. Çünkü kalın bir malzeme ve seri olarak üretilme ihtimali yok. Fabrikalar için önemli olan sürümdür. Görünümü de güzel oluyor ve iç piyasada alıcı bulur. Yani onlar kâr odaklı bakarken biz emek odaklı bakıyoruz işe.