Sinek toplama kampanyasında da umduğunu bulamaz. Hastalıklarına ve geçim sıkıntısına dayanacak gücü azalır ve doğrudan belediye reisinin makamına gitmeye karar verir. 

Gözlerinde sorun olduğundan,  makam odasına girdiği ve dikkat kesildiği halde belediye reisini göremez. 

Burada anlatıcı Hikmet Abla’nın ağzından “ masaya gıdığını dayamış cüce”yi göremez, der. Odada kâğıtların hışırtısını duyar. ( Belediye reisi kâğıtlarla uğraşmaktadır.) 

“Kim var orda?” diye sorar Hikmet Abla. Gelen kişinin doğallığını gören ve yardıma ihtiyacı olan biri olduğunu anlayan belediye reisi, kadından masasına yaklaşmasını ister, dileğini sorar. Hikmet Abla, “Oğlum baban nirde, daha gelmedi mi?” diye sorar.

Burada hem Kayseri ağzının güzel bir örneğini veren yazar, Anadolu saflığını ve samimiyetini de gözler önüne serer. 

Hikmet abla, boyu çok kısa olan belediye reisini zaten gözleri de pekiyi görmediği için tanıyamaz. Onu reisin oğlu zanneder. Bu yüzden “Oğlum, baban nirde?” diye tekrar sorar.   Daha cevabı bile almadan hayal kırıklığına uğrar, çünkü yardım isteyeceği reisin gelmemiş ve yerine oğlunu göndermiş olduğunu düşünür. 

Böyle düşünmesinin sebebi: baba- oğul- ticaret geleneğinde, alıştırmak için dükkânı oğluna açtırıp kendisi biraz geç gelen baba ilişkisini başarıyla hissettirir yazar. Bu da Kayseri’deki ticaret geleneğinin bir yansımasıdır. 

Belediye reisi gelen kadının kendisini reisin oğlu zannetmesini gülümseyerek karşılar “ Arzun nedir hanım?” der. 

Küçücük bir çocuğun işini halledemeyeceğini düşünen Hikmet Abla “ sen ne anlarsın be oğul, ben reis bey gözümü tedavi ettirsin diye geldiydim” diye cevap verir. 

Osman Kavuncu zile basıp odacıyı çağırır ve kadına yardım edilmesini emreder. 

Hikmet Abla anlar ki bu “ cüce” belediye reisidir. Ne diyeceğini, yaptığı gaftan dolayı düştüğü durumdan nasıl kurtulacağını bilemez.

Hikmet Abla doktora gittiğinden de aldığı tedaviden de bir şey anlamaz. Hâlâ aklı kırdığı pottadır. 

Bu olayı halı dokuyan kadınlara anlatır ve onlar da “kasıkları çatlayana kadar” gülerler. 

Öykü o dönemin Kayseri’sinden, sosyal durumundan kesitler sunar. İnsanlarla iç içe olan, onları dinleyen ve hoş gören, aynı zamanda kolayca ulaşılabilen bir belediye reisinin sıradan bir insanla yaşadığı küçük bir anı öyküye düşmüştür Uğur Gözde Eren’in kaleminden.  

Bizim Öykülerimiz kitabı gerçekten de bizim öykülerimizi anlatıyor. 

Kimini gülümseyerek kimini düşünerek okuduğumuz kitap  “Unis Aşkı” başlıklı bir yazarın daktilo almak için verdiği çabasını ve bu çabanın onun için anlamını hikâye eden bir öykü ile biter. 

Uğur Gözde Eren belki de kendisini anlatmıştır “Bizim Öykülerimiz” kitabında, kim bilir belki de sizi.