Bu derse girdiğinde Kayserililerin Bilim deyince Bel Ağrısı anladığını, o kadar güzel esprilerle süsleyip anylatıyorlar ki.
Yani yaşadıklarının, eğitim seviyesinin ne kadar düşük düzeyde kaldığının o kadar güzel farkındalar ki.
Onlar, kendilerine ders vermekle görevlendirilen bir çok ismi aşmışlar, fersah fersah ilerilerine geçmişler bile.
O nedenle mesleğimizin geleceği ile ilgili içimde umutlar filizleniyor. Onlar hepsi cin gibi. Her kelimeden, her görüntüden farklı şeyler çıkarabilecek kadar zeki, yetenekli çocuklar.
Ama bu güne baktığım zamanda, birden karamsarlaşıyorum mesleğimiz adına..
Oysa çok eski olmayan zamanlarda çok saygındı bu meslek.
El üstünde tutulur, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet olarak tanımlanır, adeta kutsanırdı.
Hızla aşındı, önce saygınlığı, sonra da etkinliği azaldı, neredeyse tamamen kayboldu.
Bunda eleştiriye tahammül edemeyen siyaset ve “parayı ben veriyorsam düdüğü de ben çalarım” tavrındaki işveren ve reklam veren kadar güce teslim olmuş, paranın sesini vicdan huzuruna tercih eden meslek mensuplarının da büyük payı vardır.
Gazetecilik, haberle başlar haberle biter.
Haberin ama tam ve doğru haberin olduğu yerde gazete ve gazetecilik vardır.
Haberin çarpıtıldığı, değiştirildiği ve hele de uydurulduğu, kısacası olmadığı yerde de gazetecilik yoktur.
Mesleğe adımını atan her genç insanın er veya geç karşılaşacağı yol ayrımındaki tabelalardan birisi gazeteciliği diğeri de farklı bir yönü gösterir.
Malesef günümüzde özellikle İletişim Fakültesi gibi eğitim kurumlarında, "Düzene ayak uydurmayı empoze edenlerin" borusu ötüyor.
Gazeteci adaylarının kafası karmakarışık hale getiriliyor. Oysa seçilecek yollardan birinde kolay para diğerinde ise meşakkat vardır. Girilen yol taşınacak sıfatı belirleyecektir.
Sakın ha, kimse reklamcılığı küçük gördüğümü çıkarmasın lütfen. Reklamcılık da bir meslektir ve her meslek gibi saygıdeğerdir. Ama kalemi reklam için, haberi reklam için kullanmamak kaydıyla. Benim eleştirdiğim hatta ondan da ötesi hor gördüğüm şey, gazeteci sıfatını kullanarak reklamcılık yapmaktır. Yani haberi çarpıtmaktır, yani haberi değiştirmektir, habere yorum katmaktır hatta ve hatta haber uydurmaktır.
Ne yazık ki bu hal bir habis ur gibi hızla yayılmakta, bünyeye ciddi zararlar vermektedir.
Gazeteci kimlikli reklamcı/iletişimciler haberi çarpıtırken, değiştirir ve hatta uydururken yalnız değillerdir, kimi siyasiler, bürokratlar ve yine kimi işadamlarıyla( reklam sahipleri) işbirliği halindedir, kanunen olmasa bile ahlaken suç ortaklıkları vardır.
Bir yerde kalemini satan varsa o yerde bir de o kalemi satın alan vardır.
Mecelle hükmüdür: “Alınması caiz olmayan şeyin verilmesi de caiz değildir.”
Bir başka ifadeyle gazetecinin kalemini satarak toplumu yanıltması ne kadar ayıpsa siyasetçi yahut sermayedarın da gazetecinin kalemini (yoksa kendisini mi demeliydim?) satın alarak toplumu yanıltması da o kadar ayıptır.
Meslek mensupları gazeteci mi kalmak, yoksa reklamcılığa mı atlamak istiyorlar kararlarını kendileri verecektir.
Ama yetmez, okuyucunun da ne istediğine karar vermesi gerek. Canını sıkacak da olsa; doğru ve tam haber mi istiyor yoksa gönlünü hoş edecek yalanlar mı?
Mesleğin ve hatta toplumun geleceğini gazeteciler kadar ve hatta onlardan da çok gazete okuyucusunun seçimi belirleyecektir.
Tekrar vurguma dönecek olursak, ben bu gün için gazetecilik adına çok karamsar, ama gelecek için çok umutluyum. Bu gün mesleğin öğrenimini yapanlar, özgürce kalemlerini kullanacak günler görecek, basın yeniden eski günlerine kavuşacak, belki gelecekte gazetelerin künyelerinin altında, "Elinizde tuttuğunuz üründe kesinlikle domuz yağı yoktur, çünkü hiç bir domuza yağ yakmıyoruz" türünden esprilerle karşılaşacağız.