"Kan basıncı ölçülürken iki kan basıncı değerine bakılır. Büyük tansiyon (sistolik kan basıncı) ve Küçük tansiyon (diyastolik kan basıncı). Kalbin kasılması sırasında ölçülen kan basıncı büyük tansiyon, kalbin gevşemesi esnasında ölçülen kan basıncı ise küçük tansiyondur. Genellikle büyük ve küçük tansiyon birlikte yüksektir. Hipertansiyon tanısı için büyük ve küçük tansiyondan birisinin normalden yüksek olması yeterlidir" diyen Uzm. Dr. Mesut Polat, "Hipertansiyon çok sık karşılaşılan bir hastalıktır. Erişkinlerin (18 yaşından büyüklerin) en yaygın, uzun süreli hastalığıdır. Hipertansiyonun yaygın olmasının yanı sıra kalıcı sakatlıklara ve ölümlere yol açması önemini artırmaktadır. Hastaların önemli bir kısmının kan basıncı yüksekliğinin farkında olmaması hastalığı daha önemli hale getirmektedir.
Hipertansiyon böbrek, kalp-damar hastalıklarına, felçlere ve görme kaybına yol açabilir. Tedavi edilmezse yaşam süresini 10-20 yıl kısaltabilir. Tuz tüketiminin fazla olduğu toplumlarda, kan basıncı yüksekliği daha sıktır. Ülkemizde 60 yaşın üzerindeki insanların yaklaşık yarısı hipertansiyon hastasıdır. Toplam yüksek tansiyonlu hasta sayısı ise ülkemizde 6-7 milyon civarındadır" diye konuştu.
Uzm. Dr. Polat, "Hipertansiyonun nedeni yüzde 90-95 hastada bilinmemektedir, yani hipertansiyon bilinen bir hastalığa bağlı değildir. Hastaları yüzde 5-10’ unda ise hipertansiyon başka bir hastalığa bağlıdır. Hipertansiyona yol açan hastalıkların önemli kısmı böbrek kaynaklıdır. Hormonal hastalıklar ise önemli diğer bir grubu oluşturmaktadır. Bu hastalıkların önemli bir kısmının tedavi edilebilir nitelikte olması, hastalıkların tedavisi ile de hipertansiyonun kalıcı tedavisinin mümkün olması, her hastanın sekonder hipertansiyon açısından değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır" ifadesinde bulunarak şu bilgileri verdi:
"Hastaların önemli bir kısmında hipertansiyon sinsi bir seyir izler yani hiçbir belirti yoktur. Bu hastalarda hipertansiyon tanısı sadece kan basıncı ölçümü ile mümkündür. Bu nedenle hipertansif olmasa bile tüm hastalar, yılda en az 1-2 kez kan basıncını ölçtürmelidir. Hipertansiyon ‘sessiz katil’ olarak da isimlendirilebilir.
Hipertansiyonun başlıca belirtileri baş ağrısı, çarpıntı, nefes darlığı, halsizlik, yorgunluk, burun kanaması, kulaklarda çınlama, yürüme ve merdiven çıkmada zorlanma, bazen çok sık idrara çıkma, gece uykudan uyanıp idrar yapma ve bacaklarda şişliktir. Kan basıncının çok yükseldiği durumlarda çift görme, dilde peltekleşme, yüzde veya vücutta karıncalanma olabilir. Bu belirtilerin hiçbirisi hipertansiyona özgü değildir, başka hastalıklarda da izlenebilir.
İnsan vücudunda tüm organ ve dokularda damarlar bulunur. Su borularında basınç artışının tıkanma ve patlamalara yol açması gibi, hipertansiyon da damarlarda patlamalara ve tıkanmalara yol açar.
Tüm organ ve dokular damarlarla beslendiği için hipertansiyon tüm vücudu etkileyebilir. Hipertansiyondan en çok etkilenen organlar kalp, beyin, böbrekler, atardamarlar ve gözlerdir. Hipertansiyon bu organları etkileyerek kalıcı sakatlıklara ve ölümlere yol açabilir.
• Kalp yetmezliği, kalp büyümesi, kalbi besleyen damarlarda daralma, kalbi besleyen damarlarda tıkanmaya bağlı kangren (kalp krizi), kalp atışlarında düzensizlik.
• Beyin damarlarında kanama, daralma, tıkanma ve yırtılma, felç, konuşma bozukluğu.
• Böbrek yetmezliği, böbrek işlevlerinde bozulma. Kanda üre gibi zararlı maddeler birikir.
• Gözü besleyen damarlarda daralma ve kanamalara bağlı görmede azalma ve körlük.
• Bütün damarlarda genişleme, bu genişlemelerin yırtılması, kalınlaşma, daralma, yağ tabakası oluşması ve tıkanma.
Hipertansiyonun vücuda yaptığı bu zararlar hastaların moralini bozmamalıdır. Hipertansiyon tedavi edilebilir bir hastalıktır. Doğru ve yeterli tedavi ile bu zararlar önlenebilir veya en aza indirilebilir. Hipertansiyon zamanında teşhis edilip, uygun şekilde tedavi edilirse yukarıda sayılan hastalıklar ve bunlara bağlı ölümler önlenebilir.
Böbreklerin hipertansiyon gelişimindeki rolü çok önemlidir. Hipertansiyonu olan bir hastada %5 olasılıkla bir böbrek hastalığı vardır. Bu nedenle tüm hipertansif hastalar böbrek hastalıkları yönünden incelenmelidir. Bu amaçla basit bir idrar incelemesi bile çoğu zaman yeterlidir. Bazı durumlarda hipertansiyon da böbrek hastalığına yol açabilir. Hipertansiyon mu önce, böbrek hastalığı mı önce bunu ayırmak zor olabilir. Bu durum aynen tavuk mu önce, yumurta mı önce ayırımı gibi karmaşık bir hal alabilir.
Kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riskini artıran faktörlere kalp-damar risk faktörleri ismi verilir. Yüksek kan basınçlı hastalarda hipertansiyon dışındaki kalp-damar risk faktörlerine de sık rastlandığından kalp-damar risk faktörlerinin düzeltilmesi ile kalıcı hasar ve ölüm riski kesin olarak azaltılır.
Hipertansiyon tedavisinin başarılı olması için sağlıklı bir hasta-hekim ilişkisi kurulmalıdır. Tedavinin başarıya ulaşması için hastalığın kabullenilmesi gerekir. Yüksek kan basınçlı hastalar hipertansiyonlarının farkında oldukları için sevinmelidirler.
Tedavinin başarılı olmasında eğitimin önemi büyüktür. Hipertansiyon tedavisinde temel amaç kalıcı hasar ve ölüm riskini azaltmak ve hastanın kendini daha iyi hissetmesini sağlamaktır.
Öncelikle yapılması gereken mevcut olan diğer kalp-damar risk faktörlerini düzeltmektir. Hastada yüksek tansiyona bağlı organ yetmezliği varsa tedavi edilmelidir.
Yaşam düzeninin değiştirilmesi (ilaç dışı tedaviler, ilaçsız tedavi) kesinlikle ihmal edilmemelidir. Yaşam düzeninin değiştirilmesine uyulmazsa ilaç kullanılsa bile tedavi başarısız olur." (Kurumsal)