30 yıldan bu yana Kayseri Tayyare Fabrikası ile ilgili incelemelerde bulunan ve 1995 ile 2005 yılları arasında Uçan Türk dergisinde, Kayseri havacılık tarihine dair 150’ye yakın makalesi yayımlanan Havacılık Tarihi Araştırmacısı Rıfat Bayrak, yaptığı incelemelerde Kayseri’de gömülü uçak olduğuna dair herhangi bir bulguya rastlamadığını belirtti.

Konuyla ilgili olarak İstanbul ve İzmir’deki havacılık tarihçilerinin söylentileri üzerine, 1994 yılında zamanın Hava İkmal Komutanı Ergun Beligen’e müracaat ettiğini dile getiren Rıfat Bayrak, Paşa’nın kendisine böyle bir şeyin mümkün olmadığı şeklinde yanıt verdiğini söyledi. Daha sonra Bakım Merkezinde çalışan işçiler ve emeklilerle görüşmeler yaptığını, söz konusu uçakların hurdalarının 5 adet sandığa konularak korunduğu bilgisine ulaştığını söyleyen Rıfat Bayrak, sözlerini şöyle sürdürdü:

Sıla bebeğin teyzesi öldürüldü mü? Şüpheli ölüm! Sıla bebeğin teyzesi öldürüldü mü? Şüpheli ölüm!

“Uçakların kanatları ile gömülmesi mümkün değil”

“Basında, bunların bizim uçaklarımız olduğu Amerikalıların bize darbe vurduğu da söylendi. Tamam, Amerikalılar bize Marshall yardımı ile darbe vurmuştur ama bunlar bizim ürettiğimiz uçaklar değil, Almanya’nın 1 saatte ürettiği 72 Focke Wulf 190 A3. 4101-4172 seri numarası ile Türk Hava Kuvvetlerinde kullanılmış, Bursa’daki 1, 2, 3, 4 ve 5’inci bölüklerde kullanılmış, daha sonra servis dışı kaldığında Kayseri’ye getirilmiş, hurdaya ayrılmış alüminyum gövdeli uçaklar bunlar. Ama motorlarının ne olduğu hakkında bilgim yok. Bunlar, Almanya’nın geliştirdiği çift radyan çok değerli ve yüksek tırmanış özelliğine sahip motorlar. Bunlar nakledilirken ya da depolanırken kanatlarından ayrılır. Basında çıkan bazı haberlerde kanatları ile gömüldüğü ifade ediliyor. Böyle bir şey mümkün değil.”

Almanya’dan alınan 72 uçağın yalnızca 15’inin Kayseri’ye getirildiğini de dikkat çeken Rıfat Bayrak, dedektör aramalarındaki tespitlerinde, uçak pistlerine yerleştirilen ızgaralardan kaynaklandığını ifade etti. Rıfat Bayrak, “Zemin beton değil toprak, uçakların rahat inip kalkması için bazı parçalar konmuş olabilir, ızgara şeklinde. Bu, yurt dışındaki uçak pistlerinde de kullanılan bir sistem. Dedantörle aramada buna rastlanmış olabilir ama 50-60 uçağın gömülü olması gibi bir durum söz konusu değil, ancak 5 sandık çıkabilir ama çıkmayabilir de. Eğer çıkarsa havacılık tarihi açısından güzel olur, tüm dünyanın gözleri bizim üzerimizde olur” diye konuştu.

“Böyle bir şey duymadım, mantık dışı…”

Öte yandan 1956 yılında ve 1964 yılları arasında Hava İkmal Merkezi Çırak Okulunda eğitim gören ve 5 yıl da teknik ressamlık bölümünde çalışan Erciyes Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Mehmet Şahin de çalıştığı dönem içerisinde bu şekilde bir söylenti duymadığını dile getirdi. İddiaların mantık dışı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Mehmet Şahin, “Olayın yapıldığı iddiası 1947’ye aittir. O tarihte biz orada değildik ama buna benzer bir olay cereyan etmiş olsaydı, mutlaka duyulurdu, çünkü bunun gizlenmesi mümkün değil. 50 uçağın gömülmesi çok önemli bir olaydır. Basında iddia edildiği gibi, birkaç kişinin arasında gizli kalabilecek bir durum değildir. Hele hele 1947 yılının şartlarını düşünecek olursak, o tarihte Türkiye’de dozer, greyder ve saire gibi büyük iş makineleri henüz yoktu. Böyle bir işlemin kazma-kürek ile yapılması lazım. Çok devasa çukurların kazılması ve o uçakların gömülmesi için ekip olması gerekir ve biz fabrikaya girdiğimiz tarihte de o insanların hala fabrikada çalışıyor olması; mutlak surette vaktiyle böyle bir olay olmuştu diye anlatmaları gerekir. Bunların hiçbiri söz konusu olmadığı gibi, bu olay tümüyle mantık dışıdır” dedi.

“Kayseri metal endüstrisi Bakım Merkezinin hurdalarından doğdu”

Uçak filolarına yenileri dahil edildiğinde, eskilerin vekalet yedeği adı altında Hava İkmal Bakım Merkezinde bekletildiğini, daha sonra da hurdalığa ayrılarak satışa çıkarıldığını belirten Prof. Dr. Mehmet Şahin, alüminyum gövdeli Focke Wulf 190 A3 uçakların satışa çıkarılan hurdalarının, Kayseri metal endüstrisinde eşya yapımında kullanıldığını söyledi. Özellikle Ulubaş marka termo ve alüminyum gövdeli düdüklü tencerelerin bu hurdalarla imal edildiğini kaydeden Prof. Dr. Şahin, “Bu hurda uçak parçalarının ilk topluca satıldığı tarih 1958 yılıdır. O tarih Türkiye’nin çok ciddi döviz sıkıntısı yaşadığı, birçok ham maddenin tedarikinde zorluklar çekildiği bir dönemdir. O zorluklar neticesinde de aynı yılın Haziran ayında bir devalüasyon yapılmış ve doların değeri 2,80 liradan 9 liraya çıkmıştır. Böyle sıkıntılı bir dönemde o hurdalık satılmış ve orada bol miktarda bulunan alüminyum hurdalar Kayseri’deki henüz büyüme aşamasında olan küçük çaplı sanayiciler tarafından satın alınmak suretiyle kapı kolundan, düdüklü tencereye, dikiş makinesi gövdesi yapmaya uzanan bir sürecin başlamasına yol açmıştır. Mesela termo ve Ulubaş düdüklü tencereleri o malzemeler kullanıldıktan sonra büyük firmalar haline gelmişlerdir. Bütün bunları piyasada yapan ustalar da Hava İkmal Merkezinden yetişen işçilerdir. Düdüklü tencere, dikiş makinesi gibi üretim yapanlar daha sonra şirketleşmeyi öğrenmişler. 70’li yıllardan sonra da o insanların çocukları ve torunları bugünkü Kayseri sanayinin temelini oluşturmuşlardır. Bir başka deyişler, bugün Kayseri’de metale dayalı ne kadar endüstri varsa hepsinin anası, atası Hava İkmal Bakım Merkezidir” ifadelerini kullandı. [İHA-Özel/Selma KARA]