İŞTE NOBEL KİMYA ÖDÜLÜ ALARAK, TÜRKİYE'YE BÜYÜK GURUR YAŞATAN, AZİZ SANCAR HAKKINDA HİÇ BİR YERDE BULAMAYACAĞINIZ O RÖPORTAJ…
“SANCAR, KİMYADAN DEĞİL DE TIPTAN ALACAĞINI DÜŞÜNÜYORDU”
Kendinizden bahsedebilir misiniz?
Ben Fazile Cantürk. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Öğretim Görevlisiyim. Ben öğretim görevlisi olduktan sonra mezun oldum, kadromu aldım ve daha sonrasında Amerika’ya gittim. Araştırmacı Bilim Adamı olarak gittim oraya. 1 yıllığına Aziz hoca ile birlikte çalıştık. Aziz hocanın Nobel ödülü aldığı alanda çalıştım. Aziz hoca 3 alanda çalışıyor. DNA Tamir Mekanizması, Check Point dediğimiz üçgenin kontrol noktaları ve bir de Biyolojik Saat. Aziz hoca, ödülü DNA Tamir Mekanizmasından aldı. İnsanlarda ve maddelerde DNA Tamir Mekanizması nasıl gerçekleşiyor, bundan aldı. Önümüzdeki yıllarda da Biyolojik Saatten bekliyor. Aslında kimyadan değil de tıptan alacağını düşünüyordu. İstanbul Tıp mezunu hoca. Ama kimyadan aldı. Ben de oraya gittiğimde hocayla birlikte DNA tamir mekanizması çalıştım. Aslında Türkiye’de de buna çalışıyordum zaten, oraya gidince devamı oldu. Ve Aziz hoca da istiyordu DNA Tamir Mekanizması’na çalışmamı. Sonra birlikte bir proje yaptık. ‘Bitkilerde DNA tamiri nasıl gerçekleşiyor?’isimli çalışmaydı. Ve iyi bir yerde yayınlandı. Ve sonlandı. Ardından onun devamında bir proje daha vardı. Hocanın yanında çalışan bir doçent var. Şimdi o devam ettiriyor, bu projeyi orda. Yakın bir tarihte sonuçlanır o da.
“AZİZ HOCA, BANA BABA GİBİ OLDU”
Kendisiyle nasıl irtibat kurdunuz?
Yayınlarını takip ediyordum. Mail yoluyla iletişim kuruyordum. Aynı konu üzerinde çalışma yapıyorduk. Referans bile istemedi. Ve bu şekilde gittim. 2015te oradaydım. Hoca kesinlikle tanınması gereken insanlardan biri. Daima öğrencilerini öne çıkarmaya çalışır ve çok mütevazidir. Oraya gittiğimde çok zorlanmadım, bana gerçekten baba gibi oldu, her konuda destekledi. Biz Labaratuvarda çalışan 12kişiydik. Üç Amerikalı, dört Çinli, bir Japon. Fakat hep, şey yapardı. Fazile kızım sen yanıma gel. Fotoğraflarda bile ya sağındayım ya solunda. Yani bir şekilde öne çıkarmaya çalışırdı. Son yayında ilk isim benim olmamı istedi. Projeyi bana vermişti. Ve şimdi makale sayesinde Doçent olacağım. Çok iyi bir yerde yayınlandı. Her konuda çok destekledi. Türkleri çok seviyor. Ve o dönemde, HDP’li milletvekili akrabalarınız var, gibi farklı konular ortaya atılmaya çalışıldı. Fakat Aziz hoca hep ben Türkçe konuşuyorum, Türk’üm ve Türkiye’yi seviyorum. Hocanın Amerika’da Türk evi var. Türk öğrencileri orada kalıyor, maddi destek sağlayayım diye. Normalde benim ödediğim kira 1050 dolardı ama hocanın evinin kirası 525 dolardı. Düşünün benimki iki katı! Orada ( yani Türk evinde ) 29 Ekim, Ramazan bayramı ya da kurban bayramı vs. kutlanırdı. Aziz hoca ve o çevreden diğer Türkler gelirdi ve bir etkinlik yapılacağı zaman hep bir elden duyurulurdu. Mailler filan atılırdı. Ve Türkler gelirdi, gelirken de ellerinde pasta börek filan olurdu.
“AZİZ SANCAR’IN TELEFONU VE ARABASI YOK”
Peki, Aziz Sancar normal hayatında nasıl biridir? Yani anladığım kadarıyla, kendisiyle iş dışında da vakit geçirmişsiniz.Birçok insanın gözünde Aziz Sancar sürekli çalışan, araştırmalar yapan, başka hiç bir şeye kafasını yormayan ve sosyal hayatı olmayan bir bilim adamı olarak biliniyor. Yani Aziz Sancar sosyal hayatında nasıl biridir?
Hoca gerçekten çok çalışır. Sabah saat 07.00’de laboratuara gelir ve akşam saat 21.00-22.00’de çıkar. Sürekli çalışır, hep odasındadır. Bir şey sormak için yanına gittiğinizde kapısını tıklatırsınız ve ses yoksa geri göndersiniz. Eğer müsaitse ‘Come in ‘ der. Yani bizdeki gibi tıklayayım, zorlayayım, belki girerim olayı yok tabi. Çünkü hoca gerçekten yoğun çalışır. Ve cep telefonu yoktur, arabaya binmez. Ve yürür. Çünkü yürürken daha iyi düşündüğünü söyler. Oradaki ulaşım araçları da buradaki gibi olmadığı için ben de çoğu zaman yürümek zorunda kalıyordum. Gerçekten yürürken bazı şeyleri daha net görebiliyorsunuz, yaptığınız hataları, planlarınız üzerine daha yoğun düşünebiliyorsunuz.Ve açık hava, yemyeşil bir ortam, dışarıda gördüğünüz tek şey sincaplar ve kuşlar. Öyle yabani hayvanlar filan yok. Bu yüzden yürürdü hoca, otobüse filan binmezdi. Hafta sonları bile laboratuarda olurdu. Ama onun dışında dediğim gibi, işte bir Ramazan bayramıdır, Kurban bayramıdır, ya da resmi bayramlar hocanın Türk evinde kutlanır.
“BAZEN AZİZ HOCA BİZE KEK YAPIP GETİRİRDİ”
Galiba bir vakıf var, Aziz Sancar’ın eşiyle birlikte kurduğu.
Evet, bu bahsettiğim Türk evi, o vakıf oluyor. Öğrenciler kalıyor genelde. Önceleri sadece erkek öğrencilerin kaldığı bir yerdi. Fakat sonra bayan öğrenciler de kalmaya başladı. Hatta evli çiftler de kalabiliyor. İki katlı, ulaşımın çok rahat olduğu bir yer. Bunların dışında hafta sonu o eve gidilir. Ve bir şey yapılacaksa her şeyi hoca organize eder. Hatta memleketten bazen tatlı pasta bir şey geldiğinde, laboratuarda bir çalışma alanımız var. Hoca oraya getirirdi o gelen tatlı ya da pastaları. Asla evine götürmezdi. Çalışanlar yesin diye. Bazen kendi kek yapıp getirirdi. Yani alçakgönüllü ve hizmet etmeyi seven biridir.
Bir gün çalışıyordum ben. Türkiye’den misafirleri gelmiş ve tatlı getirmişlerdi kendisine. O da gelip bana “Fazile kızım tatlı getirmişler, sen de sabaha kalmadan tazeyken ye” demişti. Böyle gerçekten çok ince düşünür. Etraftakileri doyurmaya çalışır, kendi yemez.
Ve çok çalışkandır, yüce gönüllüdür. Bizlere hep, “Fizik, kimya ve matematiğe çok çalışın” derdi. Temel bilimleri iyi öğrenmemizi ister ve Avrupa ülkelerini ancak bu şekilde geçebileceğimizi düşünürdü. Ve bizim onlardan hiçbir farkımız yok ve biz Türkler daha çok çalışıyoruz. Fakat zamanımızı iyi kullanamıyoruz. Onlar bunu yapabiliyor. Saat 08.00 ve 17.00 arası çalışmaları gerekiyorsa sadece o işi yapıyorlar. Biz bu arada çok oyalanıyoruz. Gelen oluyor, giden oluyor. Mesela bir de hastanede çalıştığınız zaman komşunuz hastalanıyor, ekstradan birilerini gönderiyorlar. Fakat ben Amerika’dayken sadece işe odaklanıyordum. Sabah 8’de işe geliyordum ve bazen 9-10 gibi çıkıyordum fakat sadece o işle oyalanıyordum. Yani size ekstra biri gelip vaktinizi almıyordu. Mesela siz gelmeden evvel birkaç öğrencim buradaydı, onlara ders anlatıyordum ve bir yandan da misafirim vardı. Hoca da hep bunu savunur işte.
“ÜLKESİNİ ÇOK ÖZLÜYOR”
Yani “Sadece kendi işinize odaklanın, siyasetti, haberlerdi bunları bir kenara koyun, uğraşmayın. Siz bilim insanısınız, bilimle uğraşın. Ve eğer ben Türkiye’de olsaydım yapamazdım.” der. Hoca çok duygusal bir insan ve ister istemez etkileniyor. Türkiye’de olmamasına rağmen etkileniyor ve gerçekten çok üzülüyor. Ülkeyi özlüyor.
“EVİNDE TÜRK BAYRAĞI, ATATÜRK’ÜN POSTERLERİ YA DA MİNİK OSMANLI BİBLOLARI BULUNUYOR”
Hatta ilk gittiğinde ülkeye geri dönüş yapmış iki defa. Yani ne burada yapabiliyor ne orada. Fakat evlenince tabi düzenini kurmuş tam anlamıyla. Bu yüzden de her yıl düzenli olarak ailesini ziyarete gelir.
‘’Burada öğrenin, ülkemizde uygulayın.’’ der. Yani tam bir vatanseverdir. Hatta içindeki memleket özleminden dolayı evinin bazı köşelerinde Türk bayrağı, Atatürk’ün posterleri ya da minik Osmanlı bibloları bulunuyor. Ve fotoğraf çekinirken özellikle bunlara dikkat ediyor. Bayrak ya da Atatürk çıkıyor mu şeklinde.
“ÖDÜL ALDIĞINI SÖYLEDİĞİMDE KALKIP BANA SARILDI”
Peki tekrar ödüle dönecek olursak, ödül haberi geldiğinde orada olduğunuzu sözlüyorsunuz. İlk haberi aldığınızda tepkiniz ne oldu? Ne yaptınız?
O zaman nişanlıydım. Ve ondan aldım haberi. Arada 7 saatlik bir zaman farkı olduğu için sabah geldi haber. Laboratuara gittim ve Aziz hoca da oradaydı. ‘’Hocam ödül aldınız dedim.’’ Kalktı ve kızım diyerek sarıldı. Onlar da gece almış haberi. Orhan Bursalı’ya söylemiş, Orhan uyan ödül aldım, diye. Biz de bu şekilde duyduk. Toplanıp o sevinçli halimizle fotoğraf çektirdik. İnsan inanamıyor gerçekten. Kendimi çok şanslı hissediyorum. Ben oradayken hocanın ödül alması. Ve tıptan ödül almayı çok istiyor. Umarım ondan da ödül alır, çünkü gerçekten hak ediyor. Ve eğer takvimi uyar ve bir problem çıkmazsa buraya davet etmeyi düşünüyoruz. Siz de tanışma fırsatı bulursunuz.
Aziz Sancar çok fazla siyaset konuşmayı,siyaset yapmayı sevmiyor galiba… Onun siyasi tutumu hakkında ne söyleyebilirsiniz?
Hocanın şu ya da bu şekilde bir görüşü yok. O inanılmaz bir Türk severi, milliyetçidir ve bunu hep vurgular. Çok çalışır, bütün uğraşı da budur. Zaten tüm uğraşı bu olmasaydı, bu Nobel de gelmezdi.
Ülkede seçimler olduğunda ya da başka olaylara karşı tepkisine olurdu?
Üzüldüğünü söylerdi. Yani ülkemizin Avrupa’dan geri kalır hiçbir yanı yok fakat az bir çabayla geçebiliriz derdi. Hatta ben ayrılmadan önce laboratuardakiler bir zarf hazırlamış ve düşüncelerini yazmışlardı. Aziz hoca da yazmıştı ve şöyle demişti: “Bütün Türkler senin gibi olsaydı, Avrupalısını da Amerikalısını da çoktan geçerdik. Barışı ve mutluluk dileğiyle.”
İşin özü oyalandığımız şeyler çok. Ülke olarak yaşanan sıkıntılardan etkileniyoruz, ama geçecek. Darbe olayından sonra Viyana’ya bir kongreye gittik. Türk aileleriyle görüştük. Onlar da sürekli haberleri izlediğini ve etkilendiğini söylüyordu. Yani doğru, sonuçta insanız ve bizim millet diğerlerine göre daha bağlı birbirine, daha düşkün. Başka insanlara da aynı şekilde kucak açabilen bir milletiz aynı zamanda. Ülkemizde 3 milyondan fazla Suriyeli var şuanda. Kayıtlı olan sadece.
Aziz Sancar ile bunu asla unutmam dediğiniz bir anınız var mı?
Aslında her günümüz çok güzeldi. Fakat bana güzel gözlü kızım demesini çok severdim. Dediğim gibi kendi halinde biriydi. Ama incelikli bir insandı. Davet ettim ve kınama da düğünüme de geldi. Mükemmel biriydi. Her zaman.