İnsanın olduğu her yerde sanat da var. İnsan biraz da sanat ile var olmuştur... Geçmiş dönemler incelendiğinde insanoğlunun ortaya çıkışı ile birlikte sanat eserleri de varlığını göstermeye başladığı tespit edilmiştir. Bu durum insanın kendini herhangi bir araç kendini ortaya koymak istemesinden ortaya çıkmakta... Geriye bir imza bırakmak aslında tüm mesele... Sanat, insanın duygu ve düşüncelerini herhangi bir araç yoluyla başka bir insana ulaştırmayı sağlar... Tolstoy: “İnsanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu kendinde canlandırdıktan sonra aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket ses çizgi renk veya kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştı” diyor. Biz ifade etmek zorundayız benliğimizi. Biz insan türü, anlaşılmayı istemişiz çağlar boyu, sanatı da bu ihtiyaçlar sonrasında ortaya çıkarmışızdır...
Sanat anlayışı ve eserleri toplumdan topluma ve kişiden kişiye farklılık gösterir çünkü sanat özünde öznel bir kavramdır.Toplumların ve bireylerin bakış açıları değiştikçe, içinde yaşadıkları ortam ve hissettikleri farklı olunca ortaya koydukları sanat eserleri de farklılık göstermekte...
Genellikle, Sanat denince akla güzellik gelir. Çünkü sanat güzel olanı güzel bir şekilde ortaya koymak ister. Güzel sanatların varlığı da buradan ortya çıkmıştır.Bir açıdan bakıldığında sanat, doğada var olan güzelliği ortaya koymaktır. Ancak Hegel, sanattaki güzelliğin doğadaki güzellikten farklı olduğunu söyler. Bu da sanatın, sanatçıdan ruhu almasından yani sanatın öznelliğinden kaynaklanır.
Sanat sadece bireysel olarak değil, toplumsal olarak da bir kendini ifade etme aracıdır. Sanattan uzak olan bir toplum kendini geliştiremez... Mustafa Kemal Atatürk de bu durumu şu sözleri ile ifade etmektedir:“Bir millet sanattan ve sanatkardan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur.”