Kadın ayrıcalıklı bir yaşama sahip olduğunun bilincinde. Yine de her sabah yeni bir güne açtığı gözlerini hemen kapayası geliyor. Arkadaşları ilaç kullanmasını öneriyor. Oysa kadının istediği hissizleşmek değil, yaşadığını hissetmek...
Çünkü yaşamak sevmektir ama hatalardan sonra anlıyorsun bunu...
Paulo Coelho Aldatmak kitabında, kahramanımız Linda 31 yaşında, dünyanın yaşaması en rahat metropollerinden Cenevre’de yaşayan iki çocuk annesi bir kadın. Kendisine sırılsıklam aşık ve İsviçre’nin Bilan dergisi tarafından en zengin üç yüz kişisi arasında yer alan bir kocası var. Dünyanın en güvenli ülkesinde en iyi gazetelerden birinde gazetecidir. Bu yılın başına kadar çok az kişinin sahip olduğu kusursuz bir hayatı olduğunu düşünür ve hiçbir şeyi sorgulamaz. Yaşantısını olduğu gibi yaşamaya devam eder. Ta ki o röportajı yapana kadar. Bir yazar sohbet sırasında şöyle der: “Mutlu olmak hiç ilgimi çekmiyor. Aşk ve tutkuyla yaşamayı yeğlerim ki bu tehlikelidir çünkü karşımıza neler çıkacağını bilmeyiz.” Ertesi gün hayatından hiçbir risk olmadığını fark eder ve günlük rutin işlerini yaparken “Yani her şey bundan mı ibaret?” diye düşünür. Bundan sonra içini müthiş bir yoksunluk duygusu kaplar. Her gün mutsuz uyanmaya başlar. Fakat bir gün 16 yaşında iken aşık olduğu sevgilisi siyasetçi Jacob König ile karşılaşır.
Ve kitaptaki başlık olan aldatmak gerçekleşir. Tabi asıl konu aldatmaktan sonra başlıyor. Ona elini uzatan sadece kocasıdır ve aldatmak çözüm değilmiş dedirtiyor.
Günümüz kadın ve erkeklerin yaşadığı psikolojik bir sorunu aslında yüzümüze vuruyor bu kitap.
Yıllık iznimde okuduğum ve gerçekten beğendiğim kitabın büyüsünü bozmadan, kısacası, kadın aldatıyor ama sevgi galip geliyor..
İyi okumalar...