Erciyes Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim bölümünden bu yıl mezun olan Tuğba Betül Ocak, 4 yıl boyunca kendi içinde biriktirdiklerini 47 eserden oluşan bir sergide bir araya getirdi. 22-27 Haziran tarihleri arasında Devlet Güzel Sanatlar Galerisinde açtığı sergisiyle, beklide kendini anlamayanlara, bu okuldan mezun olup da ne yapacak, ne olacak diyenlere tokat gibi bir cevap verdi Tuğba Betül Ocak. Sergisinin son gününde, gazetemiz için uzun uzadıya sohbet ettik, konuştuk Ocak ile. 

Erciyes Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünden bu yıl mezun oldunuz, mezuniyetinizi de bir sergi ile taçlandırdınız, mezuniyet heyecanınızı sergi ile taçlandırdınız, bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet, sizinde söylediğiniz gibi okulumu bitirdim, bunu sonucunda diplomamı aldım, buraya kadar geldim. İlk sergimi açtım, gerçekten çok mutluyum. 4 yılın birikimini burada insanlarla paylaşma imkanı yakaladım. Burada son 1 yıl içinde yaptığımı yağlı boyalarımı sergiledim. Son 4-5 aydır yaptığım gravürlerimi, sulu boya eserlerimi ve dekoratif heykellerimi sergiledim. Yağlı boyalarımı anlatmak gerekirse portre çalışıyorum. Tanıdığım insanları yağlı boya üzerinde çalışmaya özen gösterdim. Bildiğim insanlar olduğu için. Mesela bu önünde durduğum tablodaki herkes tanıdık, akrabalarım ve arkadaşlarım.  Resimlerim üzerinde kontrast şekilde çalışmak istiyorum ki hani görselimi anlatamaya çalıştığım şeyi daha net gösterebileyim. 

Burada anlatmak istediğiniz sanatın akademik dildeki ismi nedir?

Akademik dildeki adı şöyle söyleyeyim; Van Gogh adında Fransız bir sanatçı var, onunda benzer resimleri var, farklı renkler kullanıyor ve bu tarz. Realist anlayışın dışında resimler yapıyor ve farklı renkler kullanarak. O bu tarzı spontan realizm olarak adlandırıyor. Bizlerde ondan yola çıkarak spontan Realizm adını veriyoruz bu tarz çalışmalarımıza. O an karar verdiğimiz renklerle boyayı tüpten çıktı gibi, kırmadan, başka renklerle karıştırmadan kullanmayı tercih ediyorum. Özellikle spatula kullanmayı, o boyayı, kalınlığını, boya dokusunu hissettirmeyi Van Gogh’un resimlerinde olduğu gibi bunun için spatula kullanıyorum. Bunu yapmamın amacı da, bakan insanın, izleyen insanın resmime dokunma hissi uyunmasını istiyorum. Bakarken karşısında biraz zaman geçirsin, dokunmak istesin ki genellikle dokunuyorlar resimlerime ve ben bundan kesinlikle rahatsız olmuyorum. Aksine insanların incelemesi hoşuma gidiyor. Buradaki fırça darbelerini, neyi nasıl yaptığımı, burada da böyle bir fırça darbesi yapmış düşüncesi yaratabilmek tam isteğim şey ve buna ulaşabildim çok şükür. 

Resim yüzyıllardır devam eden bir sanat. Resimlerde kişinin hayalini dışa vurması çok önemli, siz bu resimlerde hayalinizi yansıtabildiniz mi, resimleriniz deki matlığın önemi redir?  

Günümüzde artık sanat, sanat için tamamen. Çünkü toplumun neredeyse her kesiminden her insan resim yapabiliyor. Bu ressamlıkla sanatçılık arasındaki farkı ortaya çıkarma durumu. Hani şuan sanatçıyım diyemem kendime tabii ki yolun daha çok başındayım. İnşallah ilerleyen dönemlerde o sanatçı kimliğini ve niteliğini kazanabilirim. Resimlerinde ki matlığın nedeni, o koyu tonlar tamamen o anki ruh halimle alakalı. Tamamen kendi psikolojimle alakalı şeyler. Bazı resimlerimde daha canlı renkler var. Ya da yaptığım fotoğraftaki bakış açısıyla alakalı, fotoğraftaki kişinin duruşuyla alakalı renkler seçiyorum. 

Siz Realist bir çalışma diyorsunuz ama Sürrealist bir çalışma diyebilir miyiz?

Tabii ki de diyebiliriz. Tamamen sanatçı o anda, günlük hayatında ne yaşamış beklide onu dışa vuruyor. Belki iyi, belki kötü şeyler yaşayarak bu resmin başına geçtim, işte o yüzden o anki ruh halimin çok değişik olduğunu söyleyebilirim. Mesela resim üzerinden örnek göstereyim, burada 1 hatamı alan bir resim bu. Buradaki espası farklı günlerde yapmışım. Portrenin üzerindeki renkler farklıyken espası daha canlı. Belki daha neşeli bir günde yaptım bu resmi. Fotoğraftaki kişinin ruh halini yan9sıtmaya da çalışmış olabilirim, kendi ruh halimi de yansıtmaya çalışmış olabilirim.  Dediğim gibi bu tamamen resmin başına geçtiğinizde ki ruh haliyle ilgili bir durum. 

Bu sergide hayalinde ki bütünlüğü yansıtabildin mi?

Yok, ben yapmak istediğim her şeyi yapabildiğimi düşünüyorum. Zaten yağlı boya kurtarılabilen bir şey olduğu için hoşuma gitmeyen yeri bir şekilde toparlayabiliyorum. Birçok resmimde de bu var.  Diğer taraftaki siyah-beyaz resmimi anlatacak olursam eğer daha net anlatabilirim. Bunlar yani resimler incelenebiliyor. Şu an hatırlamıyorum ama beklide altında başka resimler var bunların. Olmamış değiştireyim, alttaki renk olmamış onu da değiştireyim gibi nedenlerle tam olarak istediğim noktaya gelene kadar oynuyorum resimlerle. 

Kayseri’deki bu tarihi yapının altında ne saklanıyor? Kayseri’deki bu tarihi yapının altında ne saklanıyor?

İlk sergini açtın, sanatseverlerle eserlerini buluşturdun, tepkiler senin için önemlidir, tepkiler ne yönde?

Çok iyi ve güzel tepkiler alıyorum. Sergiyi gezen insanlardan, manzara beklediklerini söyleyenler oldu. Ama baktıklarında ki ilk yorumları, sanat kokuyor şeklinde sözler duymaya başladım, öyle yorumlar aldım. Çok mutluyum gerçekten çok önemli yorumlar aldım ve bunlar beni motive etti. Bu ilk sergim, açtım, bitti, devamı gelmeyecek gibi değil. Gerçekten kendimi çok iyi hissediyorum şu anda, devamını açma isteği içerisindeyim.  

Eserlerinizde toplumun mutsuzluğunu, ağladığını anlatan resimler göremedik. Sanatçı toplumla barışık olandır, toplumun aynası olan değimlidir?

Sanatçının kendini toplumdan biraz ayrı tutması, günlük yaşamdan biraz ayrılıp, insanları bu olumsuzlukların biraz daha dışına çıkartıp, acılarını unutmalarını biraz olsun belki burada hoş vakit geçirmelerini, gelip burada resimlerle acı, gözyaşı, kötü olayları yaşamalarını istemiyorum. O yüzden bunları uzakta tuttum. Tabii bunları yalnızca bu sergide bunların dışında tuttum. Fakat ilerleyen sergilerimde belki bunu yapabilirim. 

Ağızdan dökülen hecelerin olduğu eserleriniz gözüme çarptı, bunların anlamı nedir?

Onlar bambaşka bir şekilde ortaya çıkan tasarımlar. Ben Çerkez’im ve Anadilimi bilmiyorum! Ana dilimi bilmediğimin acısı birçok ortamda, birçok yerde çekiyorum! Onları yaparken konumuz korkuydu, toplumsal olarak. Benim birçok akranım anadilini konuşmayı bilmiyor. Burada da toplumda yok olma korkusu, asimilasyonunun ortaya çıkması korkusu başlıyor. Orada kendi portremi kullandım. Konuşamadığım için ağzımı yok ettim! Kiril alfabesi kullandım, Çerkezler Kiril alfabesi kullandıkları için ve bunları gözyaşlarımdan dökülen acıymış gibi, o şekilde ifade ederek yaptım. Bu resmi 3 aşamada yaptım. Birinci aşamasında yine kendi portremi kullanıp, bu sefer ağzı tamamen akmaya, yok olmaya yönelik bir tasarım içerisinde yaptım ve kökler yaptım, parçalanan bölümler yaptım. İkinci olarak burada da köke daha çok yaklaşıyoruz, ne kadar çok köklü Millet ve ya Devlet olursak olalım ana dilimizi konuşamazsak yok olmaya mahkumuz başlığı altında inceleyebiliriz bu çalışmayı. Üçüncü aşamasında da tamamen biraz benliğinden yok olmuş bir portre tasarladım. O şekilde korku üzerine çıkmış, anadilini bilmeyen bir genç kızın çektiği acı diyebiliriz.