Kitabı okurken; Afganistan’da yaşanan savaşı kadın ve çocukların gözünden empati yapmayı... darbe üstüne darbeleri... yine hiç unutulamayacak acıları... 14-15 yaşlarındaki kız çocuklarının 45-60 yaş arası erkeklere kadın yapıldığı çocuk gelinleri, 21. yüzyılda olmamıza rağmen halen erkeklerin 3-4 eş ile nikahlanmalarını... Halen Ortadoğu’da yeni doğan kız çocuklarına bir cinsel meta gibi bakılıp, erkek çocuklarının göğe çıkarılmasına dair acı gerçeği betimleme yaparak adeta gözünüzün önünde yaşıyorsunuz.
Kitapta sığınmacı konusu da muhteşem işlenmiş. Ve Türkiye’mizde iç savaştan kaçan ve ülkemize sığınan Suriyeli mültecilerin aksine, savaştan kaçıp komşu ülkeleri Pakistan’a kaçan milyonlarca Afgan’ın ülkelerine, vatanlarına geri dönmek için mücadelesi gerçekten etkileyiciydi.
Ayrıca bu kitabı bitirirken gözümün önüne bizim ülkemizde de yüzlerce sığınmacı mültecilerin arkalarında ne hikayeler bırakıp geldiklerini bir anlık hayal edeceksiniz.
Ve aşkı... ve inancı... ve umudu... ve kadını en iyi anlayacağınız bir kitap...
Kitapta beni en çok etkileyen minik bir kızın ağzından çıkan bir cümle ile susuyor ve bu kitabı şiddetle okumanızı tavsiye ediyorum: “Depremde derinlerde şiddetli çarpışmalar yaşanırken, bizim yüzeyde nasıl yalnızca hafif bir titreme hissettiğimizi...
Ayrıca bu kitabı okuduğum sıralarda Kayseri polisi Malatya Karayolu uygulama noktasında bir aracı durdurmuş. İçerisinde 34 kaçak göçmenin yasa dışı yollarla kente girdiğini tespit etmiş.
Bu kişilere organizatörlük yapan 2 şüpheli yakalanmış.
34 kaçak göçmenin fotoğraflarını görünce gözümün önüne Meryem, Leyla, Tarık, Azize geldi bir an….
Bu kişiler de ne hayallerle, ne umutlarla ve arkalarında ne korkunç şeyler bırakıp gelmişlerdir…
Kim bilir?