“Nerede o eski Ramazanlar?”

Ramazan ayının adı yeterdi. Esnafımızda ayrı heyecan olurdu. Kazanç kapılarının açılması umudu yeşertirdi onlarda. Vatandaşımda ise ayrı heyecan. Rahmeti ve bereketi olan bu ayda alışveriş yapma arzusu. Haaa; bunlar şimdiki zamana göre daha çok yemek çeşidi hazırlayıp ta yiyelim kaygısından uzak, daha çok sofralarını paylaşmaktı arzuları. Yani; ne esnafın fiyatları şişirdiği, zamanı geçmek üzere olan ürünleri satma kaygısının olmadığı bir dönemdi geçmiş!

Fırınlardan buram buram çıkan pide kokularına yakışan iftar muhabbetleri insanları birbirine kaynaştıran en güzel zaman dilimleriydi… Ya şimdi ise pide yerine alınan poşet ekmekleri ya da fırına girdiğinde selamsız sabahsız “şuradan bir çifte kes” diye kulaklarımızı tırmalayan sesler.

Büyüklerimden duyduğum bir cümle kulaklarımda. “Açlığınla tokluğun arası bir bazlama” derlerdi. Pişen, sıcacık, buharı çıkan bir kâse çorba değil miydi doymamıza vesile. Peki, şimdiki ramazan atmosferindeki kurulan, resimleri çekilip paylaşılan sofralara bakıyorum da “EYVAH” diyorum.

Doyumsuzca, şuursuzca yapılan eksiksiz hatta fazlası olan ve o fazlayı çöplere atan Müslüman oruç tutanlarımız.! Anamın ve büyüklerimin anlattığı; iftara az kala çağırılan davetsiz misafirler, onlar daveti bilmezdi ki, onlar okunan ezan sesiyle birbirlerine şahit olarak açarlardı oruçlarını. Ya şimdi? Yo yo farklı değil. Yine davetlerimiz var kaybetmemişiz ananelerimizi. Ama gösterişin en dibini boylayarak kabul etmişiz misafirlerimizi.

Çağırdıklarımız; gücü yerinde yakınlarımız…

Davetli olduklarımız da çağırdıklarımızın aynısı…

Gene kendisini hatırlamadığım bir büyüğümün sözleri kulağımda. “Sen… Ben… Selver Halan…” Anladınız siz onu…

Verebildiğimiz bir kilo şekerin, rabbimden başka bileni olmazdı. Ramazanlarda çünkü manevi huzur bu idi. Ya şimdi bize manevi huzur yaşatmayan şov tadındaki dağıtımlarımız ne kadar mutlu ediyor dersiniz bizleri. Analarımız kadınlarımız tahta ve oklava ile eşsiz lezzetler hazırlarlardı. Şimdi bir telefonun tuşlarında parmaklarımız, aranıyor, sipariş veriliyor, lezzetli olsun olmasın ne önemi var, o verdiyse sipariş bende vermeliyim benim neyim eksik zihniyeti. Mutlulukla mı yapılanlar; hayır paramız var alırız o kadar!

Kimsesizleri hatırlamak o eski ramazanlara mahsustu, o kimsesizler bitmedi ki değişti, sadece ve hep var olacaklar, ama biz onları göremeyecek kadar zengin olduk paramızın çokluğuyla… haa vicdandan yoksunlaşmışız çokta tınnn!

Geçmiş ve şimdiki zamandan kesitlerdi muhabbetimizin temeli. Memleketim (K) Gayseri! Gayserili olmak bir ayrıcalıktır. Ramazanda Türkiye’miz sahura, Gayserilimiz illiğe kalkar mesela. Lezzeti dilindedir hemşerilerimin.

İllikte sulu köfte yiyenlerimize,

İftarda sulu silli mantısız yapamayanlara,

Gayısı hoşafını gazanla tüketenlerimize,

İllikte gahıncı gatmersiz sofraya oturmayanlara

Bereketi eksilmesin diye illikte horantaya pişirilen pilavlarımızla,

Bir ay boyunca eksik olmayan soframızdaki içli ketelerimizle,

Mutfaktan yemek ve sucuk içi kokuları gelirken gırım gırım gırıtanlarımızla,

İçine atılan pekmez ve cevizle harmanlanan un kokusunun tüm binaya yayılmasına sebep olan un helvalarımızla,

İftarla illik arasında içilen şatilli kahvelerimizle…

Bereketli, huzur dolu, merhametli, hayırlı Ramazanlar diliyorum.

Selametle…