Sabah ezanları artık sıradanlığın habercisi. Artık sadece yalnızlıklar, hüzünler kaldı ezanla uyanan. Keşkeler, tühler, ahlar, vahlar arasında yaşamadan yaşanan zaman... Unutulmayanlar duvarlara kiracı, anılar odalara. Artık pek görmeyen gözlerimle beraber yok olan yeşil. Susan kulaklarıma inat gürültü. Artık yalnız bir damla renk, bir dostluk az şekerli kahve tadında taa eskilerden kalma... Ve biterken artık herkes yalnız kendisidir. Biterken herkes bir dost arar ve biterken herkes yalnızlığı yaşar..."

Hep bir yerlere bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi? Hiç vaktiniz yok! "Fast live", "fast food", "fast music", "fast love"... Dikte ettirilen "yükselen değerler", "in" ler. "out" lar... Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi...

Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerde arayanlar; size sesleniyorum... Hangi tuş daha etkilidir sıcacık bir gülüşten, ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini? Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahilde buluşmasını? İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz mail arkadaşlarınıza? Sevgiyi tuşlarla mı yaşarsınız? Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir? Ya da "geri dönüşüm kutusu"nda saklanabilir mi kaybolan zaman? Doğayı ekranlarına döşeyenler; neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını? Ya da ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınızın arasında? Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda? Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmaya megabaytlarınız mı yetmiyor?

Hayat ıskalamayı affetmez...

"Keşke"lerle, "tüh"lerle başbaşa kalmadan önce...

Saygı ve sevgilerimle...