Modernlik ve muhafazakarlık karşıtlığı son iki yüz yılımızı belirleyen bir çatışma. Bu çatışma her vesileyle, gerekli görülen her durumda, hayatın her alanında yaşandı. Yaşanmaya devam ediyor.
İşleyiş basit. Bir taraf neyi savunuyorsa, öteki taraf tam cephesinde yerini alır. Bir müddet sonra aynı konuda tam zıt fikirlere kapılıp yine cepheleşilir.
Sokak köpekleri konusu mesela. Yüz elli sene önce sokak köpeklerinin itlafı, modernliğin icabı olarak savunulurken, muhafazakârlar köpeklere sahip çıkıyordu. Bugün sokak hayvanlarının hayatı modernler tarafından savunuluyor. Formüle göre ne olması gerekir? Otomatik olarak muhafazakârlar tam karşısında yerini alır. Nitekim öyle oldu.
Etki-tepki üzerine kurulu bir sosyoloji, siyaset evreni kurmuşuz. Asıl mesele çoğu zaman hiç anlaşılmıyor. Anlamaya gerek duyulmuyor. Çözmek de önemli olmuyor bunların sonucu olarak.
Mesele, herkesin bulunduğu mevziyi tahkim etmek için malzeme bulabilmesi. Taraflığın, karşıtlığın, yerine göre düşmanlığın diri tutulması. Bu durumda neyin savunulduğunun önemi yok. Kısa ya da uzun aralıklarla kendiyle çelişkiye düşmeyi de kimse umursamıyor.
Zeynep Altıok Akatlı, "Argos’u Unutmayın" başlıklı yazısında, sevgiden merhametten bahsediyor. Refik Halit Karay’ın "Gurbet Öyküleri" kitabındaki "Eskici" adlı öyküden uzunca bir alıntı da yapmış. Bu ayrı konu. Ama sokak köpekleriyle ilgili olarak şöyle diyor:
“Hayvan sevgisi olmayanın insan sevgisi sorguya muhtaçtır.” Elhak doğru bir söz. Ama şöyle bir sorunumuz var: İnsandan nefret edenlerin, ya da insan sevmeyenin hayvan sevgisi sağlıklı bir sevgi olabilir mi? Bu da sorgulanmalıdır. Böylelikle doğruyu bulmamız daha kolay olur diye düşünüyorum.