“Anayasa’da 1. Madde, Devletin Şekli, Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir. 2. Madde, Cumhuriyetin Nitelikleri, Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir. 3. Madde, Devletin Bütünlüğü, Resmi Dili, Bayrağı, Milli Marşı ve Başkenti ile Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı "İstiklal Marşı" dır. Başkenti Ankara'dır. 4. Madde, Değiştirilemeyecek Hükümler, Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.”
Evet, Anayasa’nn bu ilk dört maddesine kimse dokunamayacak dediniz. Dinimize, dilimize, Cumhuriyetimize, bayrağımıza, vatanımıza, istiklal marşımıza nasıl ve kim dokunmaya teşebbüs edebilir ki? ‘Haklılar’ dedik.
Çözüm sürecini Habur’dan başlatan, ‘Diyarbakır yıldız şehir oldu, Van yeniden doğdu’ diye mitingler yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a 7 Haziran seçimlerinde Diyarbakır ve Van başta olmak üzere tüm doğu ve güneydoğunun ihanet ettiği o sürecin kırmızı çizgileriniz arasında olduğunu söylediniz. ‘Terörün siyasi uzantılarına alan kazandırmaktan başka bir işe yaramayan o süreç bitecek’ dediniz. ‘Haklılar’ dedik.
Cumhurbaşkanı’nın anayasal sınırlarına çekilmesi gerektiğini, seçim öncesi miting yaparak oyları düşen iktidar partisi bile anlamıştı zaten ve ‘Cumhurbaşkanı görevini yapsın, başkanlık sisteminden vazgeçilsin’ dediniz. ‘Haklılar’ dedik.
17-25 Aralık.. Kimse unutmadı o gün yaşananları.. Sizin kadar milletimiz de suça karışanların yargılanması, suçlu varsa cezasını çekmesi gerektiğini, suçsuz varsa aklanmasını istiyordu. ‘Yolsuzluk davalarının üzerine gidilsin’ dediniz. ‘Haklılar’ dedik.
Dedik ya; terör örgütü ile müzakere ederek, onların hangi renkte olduğunu bilmediğimiz çizgilerini kabul ettiği iddia edilen ancak vatanımızın bölünmez bütünlüğü için bu önemli 4 maddenizi kabul etmeyen bir parti ile koalisyon hükümeti kurmamak da baştan göğe kadar haklıydınız. Her ne kadar Başbakan Davutoğlu, çıkıp ‘MHP bizimle hükümet kurmak istemiyor’ dese de, ‘Biz onların kırmızı çizgilerini kabul etmedik, o yüzden hükümet kurulamadı’ diyemese de..
Yeni bir seçim sürecine girildi, seçim gününe kadar bir hükümet kurulması gerekiyordu. A Parti, B Parti, C Parti’nin iktidarlığında olan bir hükümet değil, seçime kadar bu ülkeyi yönetecek bir hükümet kurulması için milletvekillerine teklif götürüldü.
Bakanlığı kabul eden milletvekillerinizi davanıza ihanet etmek ile suçlamak nasıl bir kafadır? Bu ülkede, terör sempatizanı olan ve bölücü başı İmralı’daki haini, liderleri kabul eden bir partinin vekillerinin (!) bakan olmasına nasıl göz yumarsınız. Bu ülkenin başında bakan olmak ne zaman ihanet oldu?
Velhasıl…. “Her şey tamam da, devlet de iki buçuk aydır sahipsiz. İki buçuk aydır Türkiye’de bir siyasi iktidar yok. Ben MHP’deyim. İstifa etmedim. Etmem. Anayasal bir görev üstleneceğim” diyen merhum Alparslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş doğru olanı yaptı. Şimdi hükümeti, terör sempatizanı bir partinin vekillerine bırakmak içinizi sızlatmıyorsa diyecek fazla bir söz de yok aslında..
‘VATAN’sız ‘dava’ olmaz..