Engel olamadığım bir acı, beni hep efkara boğan ama onun her tınısında “işte bu” dedirten bir dinleti...
Geçenlerde bir yer keşfettim. Oldukça yaşlı sayılabilecek bir zaat, elinde belli ki değerli ustalığını her haliyle konuşturabileceği bir klarnet vardı.
Heyecanlandım...
Bir an o ses duyuluyordu içimi sızlatan ve nağmelerden dökülen melodi merdivenleri çıkarken...
“Bir kızıl goncaya benzer dudağın,
Açılan tek gülüsün sen bu bağın.
Kurulu kalplere sevda otağın,
Kimbilir hangi gönüldür durağın...”
Çalan üstad belli ki geçmişin canlı mazisi.
Yüzündeki çizgiler, yıllar şahidim diyen kar beyazı saçları. Yeni üstadlardan çok farklı.
O mazideki acılarını, gözyaşlarını, sevinçlerini, kederlerini hapsetmiş klarnetin içine.
Mutluydu sanki, haz da alıyordu ki bir parçayı icra edip nefes almak yerine anlatıveriyordu hikayelerindeki ara ara kesitleri.
Ne değeri biçilmez bir duyguydu sanat onun için. O sanata can veren sevdalara, aşklara, heyecanlara...
Sonra bir yerlerde okuduğum iki satır geliyordu aklıma;
“Seni sessizliğinde dinleyebilen ya da sükunetinde anlayabilen birine kaç kez rastladın? “
RASTLADIN...!
Evet rastladım ama ya zamansız oldu ya da göremeden dönmüşüm hızlıca virajları.
Sessizliği dinleyen kişi özeldir, farklıdır değil mi?
Bir de ona eşlik edenin huzuru...
Herkes anlayamaz sükunetteki asr-ı saadeti.
Kimilerinin dalga konusu olsada o sessizlik, bilseler ki asaletin orada gizli olduğunu itina ederlerdi.
Rabbim herkese nasip etseydi o kalp güzelliğini belki de bu kadar heyecan olmazdı insanları birbirinden ayrıştıran.
İzninizle sözü üstada verdim bu sefer;
“Benzemez kimse sana
Tavrına hayran olayım
Bakışından süzülen
İşvene kurban olayım...”
Nefesiyle yaşattı bana bu eşsiz eseri, yaşlanmış elleriyle çırpınan bedeniyle...
Ve bir gün farkına varıyorsun ki her şey yeniden başlar, yüzündeki gülümsemeye sahip ol.
Yıllara meydan okuyan benliğinin titremesi, içindeki ölmeyecek çocuk senin tek mucizendir.
İnandığın şeylerin arkasında durabilen bir yürek,
Yapmak istediklerinin yanında olabilecek bir güç,
Sana gelebilecek bir zararda önündeyim diyebilecek bir vicdan gerektiren sevdalara, dostluklara arkadaşlıklara...
“Bir ihtimal daha var
O da ölmek mi dersin.
Söyle canım ne dersin
Vuslatın başka alem
Sen bir ömre bedelsin...”
Yüreğiyle çalan, noktaladığı bir eserin arkasından nezaketiyle hafifçe doğrulup saygıyla bizleri selamlayan üstada bizden de saygılar...