Şimdi başka illerde yapılan kutlamalara bakıyorum, Kayseri’de yapılan kutlamalara katıldım bir gazeteci olarak gözlemledim. Sonra bir kıyas yaptım. Çocukluğum nevruz ateşinin etrafında döndü durdu. Hiçbir siyasetin bulaştırılmadığı, kimsenin gölgelemediği insanların tek amacının baharın gelişini kutlamak olduğu nevruzlar… Öyle bir güvenlik önlemi vardı ki onlara da hak vermiyor değilim elbette. Bu güvenlik önlemlerini almasalar bir olay çıksa bu kez de ‘güvenlik zafiyeti’ denilecek. O yüzden keşke bu hale gelmeseydik demekten başka bir şey yapamıyorum.
Bahar bayramının, Nevruzun siyasileşmesine izin vermemeliydik. Güvenlik güçlerinin arasında sıkışıp kutlamamalıydık.
Eski oturduğum mahallemde çocuklarla o günü dört gözle beklerdik. Ateş yakıldığında heyecanla koşardık. O gün ekstra güvenlik önlemi değil ekstra gülücükler olurdu etrafımızda… En renkli ve pullu kıyafetler giyilirdi. Ateşin üzerinden atlayan ağabeyler, ablalar olurdu. Bizi küçüğüz diye atlatmadıklarında üzülürdük. Ateş sönmeye yakın gönlümüzü alıp bizi de atlatırlardı. Ateşin etrafında halaylar çekilir çeşitli oyunlar oynanırdı. Özenle rengarenk boyanmış yumurtaları tokuştururduk. Rengârenk olurdu her yer kimse korkmazdı ama. Kimse yanındakine şüpheyle bakmazdı. Peki ne zaman bu hala geldik?
O zaman kutlayabildiysek eğer kutlu olsun nevruzumuz…