Sürekli gazetemizi kaynak gösterip Adliye’de FETÖ davalarının yer aldığı haberleri yorumluyorlar.

Kayseri’den sadece bir kişiden, kim olduğunu söylemiyorlar ama bizim bildiğimiz o kişiden aldıkları bilgileri hiçbir zaman kaynağının sağlam olup olmadığına bakmadan esip gürlüyorlar.

Bu zamana kadar hep bu şekilde yorumladılar.

Son yaptıkları programda çok dikkatimi çeken bir şey oldu. Yine bir FETÖ davasını, bizim manşetten verdiğimiz haberi, internet sitemizden alarak ekranın ortasına koymuşlar. Ekranın iki yanında da gazeteciler var. Başlıyorlar haberi yorumlamaya…

Burada kısa bir parantez açarak kendimden bahsetmek istiyorum. Kayseri’de mesleğimde 12., Adliye muhabirliği görevimde 5. yılımdayım. 5 yıldır bütün davaları elimden geldiği kadar takip ederim. Hem kendi gazeteme, hem de ulusal bir ajansa... Benimle birlikte iki ajansın da muhabiri var. Ancak süreklilik yok diğer meslektaşlarımızda. 5 yılda kaçıncı muhabir değişti bilinmez. Neyse… 5 yıl önce 3 adet ağır ceza mahkemesi olan Kayseri Adliyesi’nde şuan 5 adet ağır ceza mahkemesi bulunuyor. FETÖ’cü hainlerin 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra yargıdaki dava yükü ile birlikte 2. ve 4. Ağır Ceza Mahkemeleri’nde sadece terör davaları görülmeye başlandı. Önceden yani 2014 yılı başlarında her gün 1 adet ağır ceza mahkemesinde davalar görülürken, geldiğimiz noktada her gün 5 ayrı ağır ceza mahkemesinde dava oluyor. Bu ne demek kısaca onu da anlatayım. Bir mahkemede günde ortalama 15 dava, 5 ayrı mahkemede ise günde ortalama 75 dava görülüyor. Terör davalarına bakan mahkemeler günde sadece bir FETÖ davasının dosyasına bakmıyor. İki ayrı mahkeme, günde yaklaşık 30 FETÖ sanığını yargılıyorlar. Ve biz gazeteciler, ne zabıt katibinden, ne mübaşirden, ne özel kalemlerden, ne de hukukçulardan küçücük bir bilgi alamıyoruz. Kayseri’de bir gazeteci hangi duruşmaya girer, orada hangi bilgileri not ederse onu kaleme alır. Gözü ne görüyor, kulağı ne duyuyorsa onu yazar. Öyle mahkemeye gel, mahkeme zabtından bir örnek al, iddianameden bir örnek al. Kayseri Adliyesi’nde yok öyle bir dünya… Öyle kolay kolay bilgi alınmıyor kısacası.

Parantezi kapatıp, iki gazetecinin yorumlamaya çalıştıkları konuya gelelim. Önce Şakir Batmaz davasını konuşuyorlar, ekranın ortasında bizim gazetenin haberi var. İnternet editörü haberi siteye koymuş, yukarıda onun adı var ama kocaman harflerle haberin Şeref Kahraman’a ait olduğu yazıyor. Yorumcu haberi internet editörü yazmış gibi okuyor. Neyse haberin devamında dava ertelendi diye sonuna eklemişim, ‘vay bu dava ne zaman ertelendi’, ‘vay koskoca gazete bu ertelendiği günü nasıl yazmaz?’ diye yorum yapıyor. Cevap vereyim. Açık konuşalım, adliye muhabiri diğer rakip muhabirlere haber atlatmak için davanın ertelendiği günü BİLEREK yazmaz. O çok önemli bir dava ise gündem defterine yazar ve o gün gelince davayı yeniden takip eder. Eğer yazarsa, diğer gazeteler de gitmedikleri, takip etmedikleri davayı o haberi okuyup yazdıysa dava gününü, kendi gündemlerine yazarlar. Yani oturduğu yerden gazetecilik yapan gazetecilere fırsat vermek istemez sahadaki muhabir. Kendisine ait haberi, yine kendisi takip eder. O davanın tarihini yazmamamın tek nedeni budur.

Program devam ediyor, başka konu açılıyor. Yorumcu ‘Abdulhakim Coşkun beraat etti. Kayseri’de onlarca yerel gazete var, birisi de bu beraat haberini yazmaz mı?’ diyor. Neyse buraya kadar bir şey yok. Sonra hiç hoş olmayacak sözler sarf ediyorlar. Cem Küçük, ‘Yazmazlar tabi, talimat geliyor. Bu işleri götürenlerden talimat geliyor’ diyor. Diğer yorumcu Fuat Uğur da ‘mahkemelerden mi talimat alıyorlar’ diyor. ‘Yok diyor’ Cem Küçük, ‘Mahkeme bunu beraat ettiriyor, sonra bir el devreye giriyor’ diye devam ediyor. Ve ‘Ben bu beraatı bir devlet görevlisinin mesajı ile öğrendim. O gazetecilere baskı yapıyorlar, korkmaması lazım’ diyor.

Bak sen şu yorumculara ya... Oturduğunuz yerden atıp tutmak ne güzel valla. Eğer bir şey biliyorsanız, üstü kapalı konuşmayın. Açık açık kimden talimat alıyorsak, kimden korkuyorsak yazın. Eğer ispatlayamazsanız, hiç yapmadığım bir şeyi yapıp, sizinle yargı önünde görüşmek isterim. Çünkü açık açık bizlere itham ettiğiniz şey ‘iftira’dır.

Siz burada, sahada sadece asgari ücretle gecesini gündüzüne katan ve kamu görevi yapan gazetecilere iftiralar atamazsınız. ‘Birilerinden talimat alıp, haber yazmıyorlar, korkuyorlar’ diyemezsiniz.

FETÖ, Türk milletinin başına bela olmuş en büyük terör örgütlerinden bir tanesidir. Tabanı, tavanı hepsi ihanet içerisinde olan bu örgütü, o günden bugüne temizle, temizle bitmiyor. Biz 15 Temmuz gecesinden, bugüne kadar bir gazeteci olarak kimsenin yazamadığı, cesaret edemediği FETÖ’cüleri manşetlerimize koyduk. Kayseri’de Deniz Postası gazetesi denilince korkusuz gazetecilik akla gelir. 15 Temmuz’dan bugüne kadar bütün FETÖ’cüleri açık açık yazan tek gazete biziz. FETÖ’cülerin korkulu rüyası olduk, olmaya da devam edeceğiz.

Siz, yorumcu Cem Küçük; ‘oturduğunuz yerden’ bize, o kadar yargı yükünün ve davaların fazla olduğu mahkemelerde başka davaları takip ettiğimiz sırada bir ‘beraat’ haberini kaçırdık diye ‘korkuyorlar’ diyemezsiniz.

Siz, yorumcu Fuat Uğur; biz yılmadan, usanmadan, bıkmadan bu örgütün tüm kirli işlerini yazmaya devam edeceğiz, sizler de meslektaşlarınıza itham ettiğiniz sözlere dikkat ederek yorum yapsanız, iletişim bilgilerimiz açık ve net şekilde orada duruyor. Lütfen programa başlamadan, bizleri bir arayıp konuyu haberi yapan muhabirden sorun, soruşturun. Sadece bir kişiden aldığınız bilgileri orada konuşmak yerine, ilk ağızdan öğrenin ve öyle çıkıp konuşun.