Yaşadığımız devlete bakıyoruz ancak her birimizin gördüğü başka.
Gözler aynı ancak gözlerin uyandırdığı hisler farklı. Çünkü hepimizin geçmişi, hinterlandı, düşünce yapısı, mukayese gücü ve entelektüel birikimi aynı değil.
Kimileri polyanna gözlüğü ile umutlanıp dünyaya meydan okuduğumuzu çağ atladığımızı müreffeh bir ülke olduğumuzu söyleyebilir.
Kimileri de daha büyük bir karamsarlık tablosuyla milletin yok olduğu ve ülkenin elden gittiğini ifade edebilir.
Biz ikisinin orta bir yerinde duracak ve bu yoldan yürüyeceğiz.
Tablo çok karanlık olmamış olsa da yakın bir gelecekte büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Çünkü bu ülkeye dair umutlarımızın azaldığını görüyoruz gençler arasında ülkede yaşamak isteyenlerin oranı her geçen gün düşüyor başka ülkelere açılmak daha özgür daha adil ve bir ülkede yaşama arzularında artış görülmektedir.
Peki elimizdeki insan kaynaklarıyla potansiyel zihin yapımızla bilgi birikimimiz ve entelektüel yapımızla bu cendereden çıkma ihtimalimiz var mı acaba?
Bir kurbağayı Kaynar suya atarsanız ani bir sıçrayışla zıplar ve hayatını kurtarabilir ancak kurbağanın bulunduğu suyu yavaş yavaş ısıtırsanız o kurbağanın kendini kurtarmasına mani olmuş olursunuz.
Ne yazık ki altımızdaki su yavaş yavaş ısıtılmaktadır.
Bu nedenle yapacak çok bir şeyimiz yok gibi gözüküyor.
Toplumun büyük çoğunluğu bizi bekleyen tehlikenin farkında bile değil.
Böyle bir tablonun yaşandığı memleketin kendi imkanları ile kurtulması çok zor.
Sizlerin kurtuluşu ancak bir mucizeyi de gerçekleşebilir yaradan bizlere merhamet ederse Bu yolu açabilir.
Peki yaradan bize ne zaman yardım eder.
Yaradan Rad suresi 11 ayette diyor ki:
Allah bir kavme verdiğini, o kavim kendisini bozup değiştirmedikçe değiştirmez.
Yani mealen Rabbimiz diyor ki bir toplum kendi hakkındaki düşüncesini değiştirmediği müddetçe Allah o toplum hakkındaki düşüncesini değiştirmez.
Bizler yaşadığımız bu kirli tablonun esiri olmayı içimize sindirmişsek adaletsizliği hukuksuzluğu yoksulluğu neme lazımcılığı rüşveti ve yaşanan tüm kaotik düzeni kendi içimize sindirmiş ve kendimizi buna layık görüyorsak aydınlık günlerin bize uzanması çok zor.
Toplumun önce bu düşünceden sıyrılması daha berrak bir toplum özlemine ulaşması gerekiyor.
Bir başka ifade ile biz kendimizi bütün günahlara kötülüklere zalimliklere layık gördüğümüz müddetçe Allah'ın yardımı gelmeyecektir.
Ta ki bitiş noktasına yani dip noktasına düşünceye kadar.
Öyleyse fiziksel dünyadaki yenilenmenin bir öncüsü olarak önce düşünce dünyamızda büyük bir aydınlanmaya ihtiyacımız var.
Peki bu uyanış nasıl gerçekleşecek?
Bunun ilk adımını kimler atacak?
Bu aydınlanma döneminde kurtuluş meşaleleri kimin elinde olacak?
Kim ilk meşaleyi yakacak kim ilk sancağı çekecektir.
Görünen o ki toplumun Gönül dünyasını ihya edecek bu çekirdek kadroyu buluncaya kadar serzenişlerimiz ve hayal kırıklıklarımız devam edecektir.