İpekyolu üzerinde kervanların dinlenme noktası olarak kullanılan, şiire konu olmuş ihtişamlı yapı, sadece bir ticaret merkezi değil, aynı zamanda Anadolu’nun kültürel mirasının taşıyıcısı oluyor. Kayseri’nin İncesu İlçesi’nde yer alan bu yer, şiir ve tarihin buluştuğu noktada geçmişin izlerini bugüne taşıyor.

Kervansaray Önü

Zamanının en önemli yapılarından biri

Osmanlı mimarisinin en zarif örneklerinden biri olan ve Kayseri’nin kültürel mirasında önemli bir yer tutan kervansaray, 17. yüzyılın sonunda Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından külliye amacıyla yaptırılmıştır. Kervansaray içerisinde çarşı, cami, medrese, tabhane ve hamam bulunmaktadır. Yapının işlevselliği açısından yalnızca ticaret ve konaklama değil, aynı zamanda Anadolu’nun dört bir yanına ulaşan kervan yollarının önemli bir kesişme noktası olarak insanlar bir araya gelmiştir.

Kervansaray Içi

Yapı, zamanın yıpratıcı etkilerine rağmen günümüze kadar sağlam kalmayı başarmış, Kayseri’nin önemli turistik duraklarından biri olmuştur. Kervansarayın içi ve dışı, Osmanlı taş işçiliğinin en güzel örneklerini yansıtırken, içerideki odalar ve avlu, ziyaretçilerini geçmişe doğru bir yolculuğa çıkarmaktadır. Kayseri’ye gelen ziyaretçiler, bu tarihi yapıda sadece mimari bir mirası değil, aynı zamanda Osmanlı döneminin ticaret ve konaklama kültürünü de yakından gözlemleme fırsatı buluyor.

Sanatın ve sanatçının şehri: Kayseri Sanatın ve sanatçının şehri: Kayseri

Şiirlere ilham olan kervansaray

O dönemlerde kervanlar, günlerce süren yolculuklarının ardından bu taş duvarlar arasında dinlenmiş, hem mallarını hem de bedenlerini koruma altına almışlardır. Faruk Nafiz Çamlıbel, 1922 yılında Kayseri Lisesi’ne öğretmen olarak atandıktan sonra Anadolu’yu yolculuğu sonunda kervansarayda dinlenirken yaşadığı gurbet duygusunu ‘Han Duvarları’ şiirinde kaleme almıştır. Şiir, yolculuğun zorluklarını, hanın duvarlarında yankılanan yalnızlık ve yorgunluk hissini ustaca yansıtmaktadır.

Şiir

İşte o şiirden bir mısra;

‘Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...

Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde   

Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.

Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,

Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.

Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,

Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!

‘Garibim namıma Kerem diyorlar

Aslı'mı el almış haram diyorlar

Hastayım derdime verem diyorlar’     

Kaynak: Elif Gökçe Topal