Tam da bu konu üzerine yazılmış bir hikayeyle baş başa bırakıyorum sizleri:

“Abdullah b. Mübarek Hazretleri bir vakit savaşa katılmıştı. Savaşta karşısına çok zorlu bir düşman askeri çıkmıştı. Bu düşman askeri ile uzun bir mücadeleye girişir.

Birebir bu savaş o kadar sürer ki, vakit namazı girmiş ve geçmek üzeredir. İbnü Mübarek Hazretleri düşmanına der ki:


“Şu kadar zamandır çarpışıyoruz, birbirimize üstünlük sağlayamadık, benim namaz vaktim girdi ve de geçmek üzeredir. İzin ver, ben namazımı kılayım, sonra çarpışmaya devam edelim. “

Düşmanı bu öneriyi kabul eder ve İbnü Mübarek Hazretleri namaza durur. Namazı bitip çarpışmaya başlayacakları sırada bu sefer de düşmandan bir öneri gelir:


“Sen ibadetini yaptın, bana da müsaade et, ben de putlarıma gerekli tazimde bulunayım.”

Düşman göğsünde sakladığı küçük bir putu çıkarıp yere koyar, karşısına geçip kıyam eder. Sonra da karşısına geçip oturur. İbnü Mübarek Hazretleri düşmanının puta tazim ettiğini görünce içinden der ki:

“ İşte düşmanı tam öldürecek zaman. “

Yerinden kalkar ve elinde kılıç, düşmanın başına dikilir. Tam kılıcı indireceği zaman:
Ahdinde dur, şüphe yok ki verilen sözün sorumluluğu vardır. (İsra, 17/34) diye bir ses duyar. Bu sesi duyması ile birlikte ağlamaya başlar. Düşman, başını kaldırıp baktığında, İbnü Mübarek in elinde kılıçla ağladığını görür. Düşman sorar:

Ne yapıyorsun? Sana ne oldu? İbnü Mübarek düşündüklerini anlattıktan sonra şöyle dedi ki:
Senin yüzünden bizi azarladılar. Düşman bu durumdan çok duygulanmıştır. Der ki:

Düşmanı için dostunu azarlayan böyle bir Allah a baş kaldırmak ve karşı gelmek doğru bir hareket değildir. Ardından çarpışmayı bırakarak Müslüman olur ve Mü minlerin safına geçti. “