Aptal yerine konulanların sinirini anlıyoruz. Adı üzerinde zaten. 

Peki, aptal yerine koyanlar... 

Onlar ne iş?

Gözünün içine bakaa baka hem de!

Niye? Niye böyle yapıyorlar? İnanmayacağını bile bile...

Aslında bunun cevabı basit de, taktik yanlış! Yani belli ki, bir ya da birden fazla hatalarını kapatmak... Hatalı görünmemek... Hata yapmayı yediremedikleri için...

Değil mi? 

Aslında psikolojik bir durum. Vardır bir açıklaması...

Çocuklar gibi! Anneleri bunları susturmak için çok avutmuşlar herhâlde... Şimdi aynı avuntuyu almak için aynı savunmayı yapıyorlar.

“Hem hatamı görme hem de beni yücelt!”

Oldu! 

Hani mesela çocuk camı kırar, sonra da ağlamaya başlar ya... Bazı anneler de onları avutur; “Ağlama benim yakışıklı oğlum, feda olsun o cam sana. Kıyamam ben senin göz yaşlarına” falan diye.... Çocuk o zaman iyice arsızlaşır, gider öteki camı da kırar ya...

Zekâ, 5 yaş zekâsı... Yani bu işi 30-40-50-60 yaşında yapılmaz!

Biri onlara artık büyüdüklerini söylese!

Zira bu numarayı insanın yalnızca annesi o da anne olduğu için yer. 

Yemiş gibi yapar.

Ya da sadece ve sadece bir menfaat ilişkisi, aptal yerine konulmaya razı eder. Bir menfaati vardır, aptal yerine konulur.

Kendisi konulduğu için, başkalarının da konulabileceğini sanır. Başlar herkesi aptal yerine koymaya... “Özrü kabahatinden büyük!” diye bir laf vardır ya, aynen öyle... İnsanın sinirini yapılan hatadan daha fazla attırır.

Oysa, “Evet, bir hata yaptım, düzeltmek istiyorum” dese hiç olmazsa ortada affedecek bir şey olur.

Arkadaşlıkta, sevgililikte, karı-koca, akrabalık ilişkilerinde yaşamıyor muyuz bunları? Yaşıyoruz....

Bazen sırf kavga çıkmasın diye susuyoruz, bazen her şeyi göze alıp yüzüne vuruyoruz.

Bazen de, en büyük cezayı veriyoruz; onu hayatımızdan çıkarıyoruz. Anlatacağı saçmalıkları bile dinlemeden... 

Yani iş kişisel olunca, çözümü kolay da...

Olayın boyutu daha büyüyünce...

Zor!