Ama galiba kişiliğimizi beliryleyen, hayat standartını belirleyen ve hatta hayatımızdaki eşimizi bile belirleyen en önemli sınavda gençliğimizin, gençlerimizin gireceği ve girdiği sınav olan üniversite idi. Onlar için dünyanın o sınava kadar durduğu, sınav sonrası dünyanın tekrar dönmeye başladığı bir döngüydü. Çünkü her şey belirsizdi, her şey karmaşıktı, ya da her şey çok netti. Duyguların beyinde dans ettiği, kimi gencin girmiş olmak için girdiği, kiminin ailesi için girdiği, kiminin idealleri için girdiği, kiminin ise hedefe kitlenerek bilinçli girdiği… Gelecekteki hayatlar için elbet her meslekten insana ihtiyaç vardı. Her insan farklıydı aslında… Kimileri resim çizer, kimileri matematikten anlar, kimileri tarihten ya da hiçbirinin, anlamayan ama utandığından (ne gariptir değil mi?) anlıyor gibi yapıp sınavdan önce kendiyle girdiği sınavda içsel yenilgiye düşen gençler. Sakin olun, korku, endişe, panik, hissizleşme, değersizleşme de ne ki… Ne demiştik bu hayatta her gruptan her mesleğe illaki ihtiyaç var. Seçenek ise; ya bedenimizi (beden işçisi) ya da beynimizi (beyin işçisi) devreye sokabilmek. Belki de sistemde bir yanlışlık vardı. Kimi gencimizi sevdirip kimi gencimizi üzen. Hayat herkese adil ve eşit davranmadığı gibi sınav sistemlerinde de bu insanları bir sisteme eşit şekilde yargılamak, sınavlara sokmak gibi anlamadığım bir düzenek. Bir ressam aşçı kadar güzel yemek yapabilir mi? “Sayısaldan anlamıyorum diye veteriner olamayacağım…” Bu da çok acı bir tablo değil mi? Çocuklarımız, gençlerimiz bizim gururumuz elbette vazgeçilmezlerimiz. Onlar yarış atı değil ama hayat işte… Ama elbette bir yerlerinden de tutunmak gerek aynı zamanda hayatın. Bir miktar stres yaşam içinde elbet gereklidir. Ve beynimiz sorunlarla başa çıkma konusunda da deneyimlidir. Mühim olan planlı bir şekilde mücadele etmeyi öğrenmektir. Bu sınavlar her ne kadar gençleri ilgilendiriyor olsa da, onların yollarını belirliyor olsada aslında en büyük sorumluluk biz ailelere düşmüyor mu? Çünkü biz yetiştirdik ve yetiştiriyoruz onları. Unutmayın çocuklar ailelerinin yansımasıdır… Biz ne verebildiysek onlar da bizlere onu vereceklerdir. Biz onlara başarısızlığın da, başarının da normal olduğunu öğretmeliyiz. Ne olursa olsun onların değerli olduklarını ve sevildiklerini hissettirmeliyiz. Başarısız da olsa sorumluk sahibi çocuklar geleceğe korkmadan ilerler. Onlara duygusal odaklı çözümleri aşılamamız karakterlerini belirlememizi sağlar. Başarılarına daha çok sevinin ve başarısızlıklarına daha az üzülün ki çocuğunuza rol model olun. Aşırı beklentilerle onların kaygısını arttırmasına izin vermeyin. İşçisi de, doktoru da, çobanı da, avukatı da onlar bizim çocuklarımız. Ne kadar yanlarındayız işte. ASIL SINAV bu…

Yolunuz ve bahtınız açık olsun…