Bu hafta köşemde sayın Selma Aldaş hanımefendinin kalemi ile sizleri ağırlamak istiyorum. Keyifli okumalar efendim...
“Dingin bir bilgelik yerleştiği günden beri yüreğimin içine içine beni üzebilecek nedenlerde yavaş yavaş kayboluyorlardı artık.
Beni üzebilecek...
Beni kırabilecek...
Beni küstürebilecek...
Birini ya da birilerini sevmek, kendini sevmeyi hep ertelemek, bedeninin ve beyninin enerjisini tüketmeyi var gücünle istemek...
Umut ederek vazgeçeceğin noktadan, hep bir adım daha geriden, tekrar emeklemeye başlamak... Yüreğimde hep bir keşkeler, içimi sızlatan ama zihnimdeki kabullenişlerin acı tokadı. Bedenime izin verdiğim süre zarfında bir ömür boyu yetecek ağır bir yorgunluk...
Kim ve kimler için de bu feda edişler?
Bendeki var olan bu fedakarlığı onlar mı istemişti?
Onlar beni ve özümü tanımıyorlardı ki oysa...
Ben onlara kendimi altın tepsi ile sunmayı tercih ettim.
Ben istedim ben...
Ben sizi ölümüne severim; buyurun.
Ben sizdeki sorumlulukları almaya da talibim; buyurun.
Ben sizin için yaşarım, düşünürüm, çare olurum, koşarım, hatta atlarım; kendinizi atacağınız bir yer olursa; buyurun.
Kıyamam ben sizlere, ben buradayım, ben geldim, ben yetiştim, lütfen sizden bir daha yok, buyurun bir ağaç altında dinlenin siz...!
Dejenerasyon eşittir, arızalarda ki artışa...
Öfkeler eşittir kontrolsüzlüğe...
Mevsimlere benzeyen, ellerden suyun akıp kayması gibi canım zaman...
Ertelenenlerde sürekli bir istikrar...
Belli ki hayata bakış açısında bir arıza...
Ters çevirdik de dürbünü misal; uzakları net görmemiz gerekirken biz hep bulanık gördük. Velhasıl algılayamadık, tükettik zamanı, her şeyi ve göremediğimiz kendimizi...
Birini ya da birilerini koşulsuz sevdik, koşulsuz. Küstük ayrı, kırıldık ayrı. Oysa sizin suçunuz yoktu ki. Nefsim beni hep yüreklendirdi; “ne kadar iyisin, her şeyi herkesten mükemmel yapıyorsun, beceri sen de, beceri sen de, yürek sende, Sevgi sende, azim ve başarı bir sen de... “ YETEEEEERRRR... DURUUUUNNN... Diye bağırdım bir gün çığlık çığlığa, gözlerimi gözlerine kilitlediğim sevdiklerime. Beni neden kimse duymuyor? Neden görmüyorsunuz, buradayım oysa tam karşınızda. Ben çok yoruldum kenara çekilin o ağacın altında biraz da ben dinlenip nefes almak istiyorum. Kulaklar duymaz, gözler görmez, yürekler sızlamaz olmuştur. Halis kalbim ile sunduğum fedakarlığım; kendimi feda etmeye ramak kala durdurdu beni. Sizlere küsmek bir eylem cahilliği idi...
“Ey benim iyimser hallerim, çabuk aldanışlarım, hep inanışlarım, alttan alışlarım, hatayı hep kendim de buluşlarım, değmeyecekleri kafama takışlarım, yoktan yere akıp giden gözyaşlarım, herkesi insan yerine koyuşlarım... Hepinize elveda... Artık ben kimsenin, hiç kimsesi olmayacağım... (Nazım Hikmet)
Ben soğuyorum, sonrası imkansız!
Saygı ve sevgilerimle.