Diyarbakır’ın ilçesi Ergani’de kalıyorduk. Sabah erkenden yollara düştük. Diyarbakır merkeze gittiğimizde Dağkapı minibüsüne binerek meydanda indik. İlk karşıma çıkan ‘gazetecinin yeri’ isimli büfe oldu. Büyük pişmanlığım ise orada fotoğraf çekinmemek oldu. Bu arada daha önce Diyarbakır ile ilgili eşten dosttan duyduğum Hasan Paşa Hanı’nın meşhur kahvaltısı ve on gözlü köprü dışında bilgim yok. Ayrıca Diyarbakır ile ilgili gördüğüm iki fotoğraf Hasan Paşa Hanı ve On Gözlü Köprü’nün fotoğrafları. Ama bunların dışında zihnimde Diyarbakır’a ait bir sürü fotoğraf var. Beklentim çok büyük. En çok görmek ve gezmek istediğim şehirlerden bir tanesi Diyarbakır… Bu hislerle giriyorum Hasan Paşa Hanı’nın kapısından içeri. Hanın içinden, tarih kokusu geliyor burnuma çekiyorum içime. Kahvaltı için Diyarbakırlı arkadaşlarımdan yardım istiyorum herkesin ortak fikri, Mustafa’nın Kahvaltı Dünyası’na giriyoruz. Rezervasyonum olmasına rağmen, sıkış sıkış bir yere oturmam biraz canımı sıksa da yapacağım enfes kahvaltıyı düşünerek kendimi avutuyorum. Biraz bekledikten sonra kahvaltımız geliyor. Ben şaşkınım kahvaltı geliyor. Garson tepsideki kahvaltılıkları masaya koydukça şaşkınlığım artıyor. Neden mi şaşırdım? Beklentimin o kadar altında kaldı ki bu kahvaltı, haliyle bir şaşkınlık yaşadım. Türkiye’nin her yerinde yapabileceğiniz bir kahvaltı. Yani Hasan Paşa Hanı özel kahvaltısı değil. Kötü diyemem kahvaltıya karnımızı doyurduk mu, evet doyurduk. Kayseri’de de gayet aynı kahvaltıyı yapabilirim. Tabii mekanı saymazsak… Orada kahvaltı yapmak elbette güzel, mekan eşsiz çünkü. Belki de sorduğum herkesin, internette yazılanlar çizilenler bu yüzdendir diye düşündüm. Ben yöresel kahvaltılıklar bekledim, daha önce hiç tatmadığım lezzetleri tatmak istedim. Maalesef bu olmadı. Ayrıca fiyata gelirsek, inanılmaz ucuz oluğunu söyleyebilirim. Kahvaltı yaparken gözüme aşağıda olan küçük bir dükkan takılıyor. Şal satılan bir dükkan… Satış yapan adam, şalı kafasına takmış bu bildiğimiz doğulu tarzda. Çok hoşuma gitti. Hatice’ye bunlardan mutlaka alalım diye. Süryanilere ait olan, hamavi isimli şallar. Kendime bir şal aldıktan sonra benim kafama da aynı şekilde yapmasını istedim. Bana da öğretti, tüm Diyarbakır’ı kafamda hamavi ile gezdim, çok sevdim. Hatta yolda ya da gezdiğimiz yerde görenler çok güzelmiş nereden aldın ve nasıl taktın diye sordu.

Hasan Paşa Hanı’na veda ederek Sur sokaklarında yürüyoruz. Hala yıkık dökük evler ve yollarda çalışmalar devam ediyor. Bazı bölgelerde ise polisler nöbet tutmaya devam ediyordu. Bütün bu karmaşanın içinde kendimi biraz tuhaf hissettim. Bunlara yazımın sonunda yer vermek istiyorum.

Sora sora, demirci dükkanlarının arasından geçerek Sülüklü Han’da bulduk kendimizi. Sabah çok erken bir saat olması ve yağmurdan dolayı masaları kaldırmışlardı, kimsecikleri yoktu, müzik yoktu. Bu pek hoşumuza gitmedi çıktık oradan. Sonra 4 ayaklı minareye geçtik. Bu arada bu gittiğimiz yerler birbirine çok yakın ve yürüme mesafesinde. Biz Diyarbakır’ı bilmediğimiz için uzun zamanımızı aldı fakat yanınızda bilen biri olursa bizim gezdiğimiz yerleri yarım günde gezebilirsiniz.

Dört Ayaklı Minare’yi hepiniz duymuşsunuzdur. Diyarbakır eski Baro Başkanı Tahir Elçi’nin basın açıklaması yaparken öldürüldüğü yer Dört Ayaklı Minare…

Biz gitmeden hemen önce açılmış Minare. Sur’da çıkan çatışmalar ve hendek olayları sonrası kapatılmış. Gezimin ve Diyarbakır gözlemlerimin devamını yarın sizlerle paylaşacağım…