Kitabı okuyanlar için söylüyorum. Eminim ki; sizinde kitabı okudukça merakınız artıyor ve sürekli kitabın kahramanı 36 yaşındaki Maya Duran gibi siz de araştırmaya koyuluyorsunuz. İnternetten kitapta anlatılan ve yaşananları, isimleri arayıp konuyu teyit ediyorsunuz.
Öncelikle devletçi, milliyetçi birisiyim. Devleti yönetenleri eleştirebilir ancak ‘devlet’ denilen mekanizmayı asla sorgulamadım, sorgulatmam da. ‘Katil devlet’ sözünü şiddetle reddeder ve yadırgarım. Topraksız devlet, devletsiz vatan, vatansız da insan olamaz. Sadece ‘insan’ olarak kalamayız. İstesek de bu imkansız. Etnik kimliğimiz, dini inancımız, cinsiyetimiz buna hiçbir şekilde izin vermiyor ve Allah. Hiçbir zaman varlığından kuşku duymadığım, doğmamış, doğrulmamış, kainatın yaratıcısı Allah’a imanım, kadere inancım tamdır. Ben dünyaya bir Türk ve Müslüman bir insan olarak gelmişim. Ve gurur duyuyorum, rabbime binlerce kez de şükrediyorum. Allah eğer emretseydi belki de başka din ve köken ile dünyaya gelecektim. Eminim diğer köken ve inançlarda olanlar da kendileri ile gurur duyuyordur.
Gelelim asıl konumuza. Ben bir Türk ve Müslüman ve özellikle insan olarak kitapta anlatılan tüm acıları yüreğimde hissettim. 60 yıl önceki bir dünya savaşı ortamından bahsediliyor. Empati yapabiliyor musunuz? Büyük bir savaş. Kırım Türkleri, yahudiler ve bir çok etnik kökenler, çeteler tarafından saldırıya uğruyor’ öldürülüyor. Ve kitabın kahramanlarından Prof. Wagner’in Türkiye’de Sovyetler tarafından batırılan gemide 700’ün üzerinde ölen insanlar arasında Yahudi karısı Nadia olmasaydı, diğer gemi ile gelseydi ve gerçekten Türkiye topraklarına bassaydı, Türkiye’de bu iki çift mutlu mesut yaşasaydı, bu kitap belki de olmayacaktı? Yüzbinlerce okuyucu belki de Struma’dan habersiz olacaktı!
Almanya, Romanya, Türkiye, Rusya ve Amerika beşgeni İçerisinde anlatılan bir hikaye. Gerçekten çok etkileyici, gerçekten etnik kökenin, dini inancın ne olursa olsun sadece insan olmak adına çok önemli bir yapıt. Aslında sayfalarca yorumlanacak, dikkatle incelenip konuşulacak çok yönü var bu kitabın, ancak kitabı anlatarak büyüsünü çok bozmak istemem. Sadece şu söz muhteşemdi ve konuyu özetliyordu aslında: “Savaş kararı alacak olan liderin, bu kararı almak için bir çocuğu elleriyle öldürmesi şartı konsa. Nasıl olsa binlerce çocuğun idam kararını imzalıyor, bunu yapmak için tek bir çocuğun canını alması gerekse. İyi olmaz mı? Çünkü kendileri sıcak ofislerinde bir imza atıyor, bir damla kan bile görmeden yaşıyorlar, ama bombardımanlarla yüzbinlerce kadın ve çocuk ölüyor. İnsanları basılan bir düğme mi öldürüyor?”
Evet! İnsanlığın savaşları yüzünden binlerce ve milyonlarca güzel kahve gözlü, mavi gözlü, yeşil gözlü çocuklar, aşklar, anneler, babalar öldü. Ama ben sürekli bir Türk ırkından olan ve müslüman bir insan olarak, kimseye zarar vermeden bu dünyada yaşayabilmenin mümkün olabileceği tezini barındırıyorum.
Tekrar büyüleyici kitaba gelecek olursak, o kadar akıcı bir yönü var ki sayfalar adeta 20’şer 20’şer çevriliyor. Zamanın ve sayfaların nasıl akıp gittiğini fark edemiyorsunuz. 111’inci sayfaya kadar heyecanla ve merakla okuduğunuz romana 111’inci sayfadan itibaren cep telefonunuzdan açtığınız Schubert’in Serenad melodisi ile devam edeceksiniz.
Dediğim gibi kitabı okudukça daha detaylı araştırıyorsunuz. Mesela Nazi zulmünün baş mimarı Adolf Hitler’i araştırdım. Aslen Avusturyalı olan, Almanya’ya giden ve 1. Dünya Savaşı ile birlikte orduya katılan ardından Avrupa’nın üzerine kara bulut gibi çöken adam. Başlattığı II. Dünya Savaşı yüzünden 65 milyon insanın ölümüne neden olan Hitler’den bir kez daha nefret ettim. Hatta araştırmalarımda kitapta da bahsedilmeyen ancak teyit isteyen bir cümle ile karşılaştım. Hitler'in ilk aşkı bir Yahudi'ymiş. Ancak hiç bir zaman cesaretini toplayıp ona bu hislerini açıklayamamış. Bu sözleri okurken gözümün önüne Ari Alman Max. ile Yahudi karısı Nadia’nın aşkı geldi. Max., Yahudi olan Nadia’ya aşkını ilan etmiş hatta evlenmişlerdi, ancak aşkını itiraf edemeyen bir komutanın zulmü yüzünden hayatları kararmıştı. Vay be, ne tesadüf. ‘Dünyada Yahudileri öldürmediğim için bir gün bana kızacaksınız’ gibi bir cümle sarf ettiği söylenen Hitler’in acaba açılamadığı aşkı yüzünden miydi bu Yahudi düşmanlığı ve katliamı.
Neyse, 1930'lu yıllarda Nazi Almanya'sından kaçıp Türkiye'ye gelen ve İstanbul'da hocalık yapmış bir hukuk profesör olan Maximillian Wagner'in, 59 yıl sonra Amerika'dan tekrar Türkiye'ye bir konferans için gelmesini ve onunla ilgilenmesi için İstanbul Üniversitesi tarafından görevlendirilmiş Maya Duran isimli bir kadının başından geçen olayların anlatıldığı, damağınızda müthiş bir tat bırakan eseri soluksuz okuyacağınıza eminim.
Ayrıca kitapta 473. sayfaya geldiğinizde yeniden Schubert’in Serenad bestesini bir kez daha istem dışı cep telefonunuzdan açıp dinleyeceksiniz.
Kitabı bitirdiğimi gören babam, ‘iki günde bitirdin oğlum, helal olsun. Sağlığa faydalı mı?’ diye sorunca, o an ‘İnsanlığa faydalı babam’ diye cevap verebildim.
İnsanlığa faydalı...