Hani bir reklam filmi vardıya kaytan bıyıklı, beyaz atletli Anadolu Türk Erkeği, elinde çayı ile “hareket eden her şeye kıl oluyorum” diyordu… Kafam karışık yani benim de! Etrafımda hareket eden o kadar çok şey var ki hangi birine ben de kıl olayım şaşkınım!

Benim canımı yakarken anasının canını nasıl kavurduğunu bilemediğim şehidimin acısına şaşkınım…

Geride kalan askerlerin vatan için kendilerini bilinmez bir yerlere teslim ettikleri gururuyla, şımarık gençlerin akıl almaz taşkınlıklarına kılım…

Yalnızlığı çok sevdiğim lakin hayatıma sırf çıkarlarını düşünen insanları dahil ettiğim için kendime kızgınım. Anneme sitemliyim; beni bırakıp gittiği için.

Neden? “çevrendeki insanlara hep iyi niyet besle, kötü düşünme hiçbir zaman, iyilik yap at kenara” dediği için düşünceliyim!

Ben her istediğimi yerken içerken zaman zaman, akşam olunca evime ne götüreyim, ne alayım diye adımları geri geri giden babanın çaresizliğine öfkeliyim.

Masa başını torpili sayesinde kapmış, arkasında kimsesi olmayan gencin alnının akıyla aldığı diplomasıyla ortada kalmasına kızgınım…

Kafeye gelip bir bardak çaya bir fincan kahveye bilmem kaç lira öderken, gözüne gözükmeyen lakin arabasının başında bir mendil satmak için yalvaran çocuğu görmeyen, azarlayan zihniyetlere sitemim…

Duyduğu saf sevgiyi menfaatle birleştiren sevdalara şaşkınım…

Bazı bazı aklı başında olmak yormadı mı seni diye soruyorum kendime.

Peki ya yalnızlığımız hangi ara giriverdi kapımızdan içeri. Yaşarken yalnızlığı tercih etmemizin sebebi güven duygumuzun bitmesinden mi olsa gerek? Yoksa kalabalıklar içinde olup da yalnızlık bir tercih mi olmalı. Fedakarlıklarımızın bir değeri yok mu yoksa azizim!

Ben hep sessizce vedalaştım sevdiklerimle. Kıyametler koparmadım, vurup dökmedim. Benden vazgeçenleri sakince gözlerimle kapıyı gösterdim. Kaybetmek istemeseydi beni çabalardı dedim.

Hayatın bana gösterdiklerini ve söylediklerini tersten görüp ve okumaya başladığımdan beri yanılmayı öğrendim. Gene de her şeye kıl olmaktan alamıyorum kendimi cancazım! Kim biliyor çayıma kaç şeker attığımı? Ne rengi sevdiğimi? Mesela dinlediğim müziği? Kim farkında gülünce yüzümde beliren utangaç hallerimin? Şaşkınlığımı mesela, aniden durgunlaşarak uzaklara daldığımı. Kim biliyor? Dilsiz sancılarımı, gece nöbetlerimi, hüsrana uğrayan hallerimi, arabada cam kenarına oturma sebebimi…

“Üç tutku yönlendirdi hayatımı; sevgi açlığı, bilgi arayışı ve başkalarının acılarına yönelik merhamet duygusu! Aşk ve bilgi göklere yükseltti ama merhamet her seferinde çekip yere indirdi beni!”

Bertrand Russel

Sevgi ve saygılarımla