Himaye Madde Bağımlılarını ve Aile Koruma Derneği Kurucu Başkanı Hülya Turhan, "Bize gelen annelerin çoğu şunu söylüyor; "Oğlum çırılçıplak soyunuyor ve beni dövüyor. Tecavüze uğramaktan çok korkuyorum." Yani öyle anneler var ki, uyuşturucu kullandığı için, kemerini çıkarıp anneyi döven evlatlar var. Onun için uyuşturucu şiddetin ana kaynağıdır diyorum. Uyuşturucu kullanan kişi bunu bilerek ve isteyerek yapmıyor, ben bunu bilinçli bir şekilde yapayım da demiyor. Bilinçsiz ve istem dışı hareketleri var" diyerek korkunç gerçekleri gün yüzüne çıkardı.
İşte Turhan ile birlikte yaptığımı 'Kadın, Şiddet, Bağımlılık ve Din…' konulu özel röportaj sizlerle...
İlk olarak sevgili okurlarımıza kendinizi tanıtır mısınız?
İsmim Hülya Turhan. Himaye Madde Bağımlılarını ve Aile Koruma Derneği kurucu başkanıyım. 3 tane çocuğum var. Birçok Üniversite deneyimim var ama şimdi tarih öğrencisiyim. Bu kadar yeterli sanırım.
Himaye Madde Bağımlılarını ve Aile Koruma Derneğini nasıl kurdunuz, sizi buna iten sebep neydi?
İlk olay şöyle oldu. En temeline inmek gerekirse, şunu söylemeliyim; ben 15 yaşından beri birçok dernek ve vakıfta görev aldım. Gençleri sahiplenme adına birçok yurt açıp genç kızlarımıza, genç öğrencilerimize destek kampanyalarımız oldu. Birçok grupla beraber çalıştım. Çalışırken en büyük eksik şuydu; insanlar hep zengin ve kariyerli, biraz daha zeki çocukları o yurtlara aldılar. Din adına açılan birçok yurt bile, bunu böyle yapıyordu. Sonra benim birkaç polis arkadaşım vardı, onlarla hep bu konuyu konuşuyorduk tartışıyorduk. Şunu söylüyorlardı; ‘’Sokakta o kadar çocuk var ki hocam ne yapacağımızı bilmiyoruz.’’ Sonra ben onlara, ‘’ Gönüllü çalışabiliriz.’’ dedim. Bu nasıl olur, oturduk masaya yatırdık. Artık evden kaçan kızlar vardı. İşte ablalara gidiyorum deyip sokakta kalan, yani ablalara abilere gidiyorum deyip evden çıkıp, parkta erkek arkadaşlarıyla buluşup sonra gidecek yer bulamayıp tacize uğrayıp sokakta kalan kızları toplayarak başladık. Çok uzun bir süre çocuklarla uğraşan polis arkadaşlarımız ile sokakta kalan çocuklarımızı topladık. Evlerine iade ettik. Orada şiddete maruz kalmasınlar diye aileleriyle görüştük, asıl temeli bu. Bundan sonra arkadaşlarımız değişmeye başladı. Madde bağımlılığı artmaya başladı. 2003 ile 2005 yılları arası madde bağımlılığı yaygınlaşmaya başladı. Benim de 3 tane çocuğum var. O dönemlerde işte yeni yeni ergenliğe girdikleri dönem çocuklarımla daha fazla ilgilenmeye, onların arkadaşlarıyla tanışmaya başladım. Ve böyle değişik kılık kıyafet, yürümedeki değişim, konuşması, saçını kestiriş tarzı, dikkatimi çekmeye başladı. Ve apaçi gençlik diye bir şey doğdu. Batının sokak tarzına özenti başladı. Bunlara denk geliyordum. Çocuk benim için çok hassastır. Gençler özellikle bu toplumun geleceğidir. Onlara iyi şeyler bırakmamız gerekiyor. Bir zaman önce gençlerimize yeşili bırakalım kampanyası vardı, biz yeşili bırakırken iyi bir dünya bırakmayı unuttuk. Çocuklarımıza genel ahlaki değerler, öz kimlikleri, kim oldukları, bunları bırakmayı unuttuk. Hep bir özenti kültürel bir yozlaşma ve ailelerdeki dağınıklık. Bunların hepsi birleşince gençlerimizi tamamen sokağın ortasına attık. Onlar nereye gideceklerini asıl davranacaklarını bilemediler. Orda ben bu çocuklarla ilgilenmeye başladım. Oğlumu arkadaşlarından da kurtaramıyordum, kopartmakta istemiyordum. Beraber yaşarlarken en azından onları iyi bir yere çekmeye çalıştım. Oğlum 19 yaşına kadar bulaşmadı. 19 yaşındayken kız arkadaşı ile yaşadığı bir sıkıntıda, arkadaşının tavsiyesi ile bu iyi gelir sana, ağrı kesici gibi bir şey, önemli değil demesi ile, ben hem maddeyi çok iyi tanıyordum hem de toplumu çok iyi tanıdığım için oğlumu ilk kullandığı gün fark ettim. Ama çok geç olmuştu. Sonraki süreç büyük bir savaş ile geçti. Kurtarma savaşı diyebilirim. Onu kurtarma savaşı. Artık oğlum bağımlı oldu ve o süreçten sonra onunla beraber daha çok arkadaşa ulaşma çabası oldu. Benim bildiğim bir kısım vardı içine girince sadece %1 kısmını bildiğimi gördüm. Çünkü kurtaramıyordum. Biri gidiyordu diğeri geliyordu artık ne yapacağımı bilemedim. Bir dernekleşme çatısı altında daha çok insana duyurma, benim çocuğum yapmaz diye bir şey yok. Yapıyor, eğer yapmasaydı benim çocuğum yapmazdı. Bir yıldır tamamen bıraktı çok şükür. Dernekleşme çabamız böyle oldu.
Kaç kişi bu kurum sayesinde madde bağımlılığına son verdi?
Benim oğlum dört yıl boyunca ara ara kullanmaya devam etti. Arkadaş çevresi dolayısıyla dört ay kullanmıyor sonra tekrar kullanıyordu. Yedi ay kullanmıyor sonra tekrar başlıyordu. Son bir yıldır çok şükür artık kullanmıyor. Benim oğlumla beraber bir buçuk yılda toplam 18 kişiye ulaştık. 18 kişi maddeyi bıraktı. Şu an gözlem altında olan bir tane çocuğumuz var. Zihinsel özürlü, özle bakım öğrencisi ama hiç kimse ilgilenmemiş. Hem yaş sınırı aile de ileri boyutta, eğitim düzeyi çok düşük, anne biraz rahatsız psikolojik olarak, baba çok yaşlı, ilgilenememişler. Çocuğu satıcılar eline geçirmiş. Emniyetten bir arkadaşımızın tavsiyesi ile aldık. Bir aydır dernekte duruyor. 20 gündür de hiçbir şey kullanmıyor. 19. Kişimiz olacak inşallah.
Uyuşturucu kullanma yaşı giderek düşüyor, bunun temelinde ne yatıyor. Okuldaki rehber öğretmen sayısı mı az yoksa olay aile de mi bitiyor?
Şöyle söylemeliyim; bu bir özenti. Özenti ile başlanıyor. Rehber öğretmenlerimiz belki bana kızacak ama madde bağımlılığı ile ilgili anlatımlarda bulunmuyorlar ve rehberlik sanki orada okulda, gelip sanki boş vakit geçirip gitmek gibi algılanıyor. Bu öğretmen nedeni ile yaşanılan intihar vakasında görüldüğü gibi. Rehber öğretmenler aslında okullarımızın bel kemiği ama düzeyde eğitimi sağlayacak, psikolojik destek verecek, eğitime en çok katkı sağlayacak bir birim. Ben birçok rehber öğretmen tanıyorum ki, bu network sistemi ile okuldan izin alıp gidiyorlar. Bu röportajı okuyunca bana çok kızacaklar eminim ama bu benim için sorun değil. Herkesin kendine bir çekidüzen vermesi gerekiyor. Tabi ki rehber öğretmenlerimizin hepsini suçlamıyorum. Yanlış anlaşılmaya neden olmasın ama birçoğu benim tanıdığım, network sistemi ile uğraşıp okuldan izin alıp gidiyor. Şimdi Milli Eğitim üzerine biraz düşüyor. Ama çok geç kalınmış bir sistem. Onun için rehber öğretmenlerimize daha çok iş düşüyor.
Bağımlılıkta ailenin yeri nedir?
Aslında toplum olarak çok büyük eksikliklerimiz var. Biz bu eksiklikleri yamamaya çalışıyoruz. Ticaret sistemini, eğitim sistemini, din sistemini hepsini birbiri ile yamıyoruz. Burada aile gerçekten çok büyük bir faktördür. Bir arkadaşımız belediye başkanına; ‘’Anne baba geçim derdinde, millet asgari ücret alıyor, kiralar 700-800 civarında elektriği, suyu 1000 lira, 300 lira ile ne yapıyor, nasıl bir geçim sağlıyor bu insanlar?’’ diye bir soru sordu. Ben cevabını burada söylemek istemiyorum. Birçok konu dediğim gibi birbirine yamalı. Onun için hangisini düzeltmeye kalksak o elimizde kalıyor. İnşallah ülkemiz tabii güzel yerlere gelecek. Bu konuda benim içim rahat. Ama aileler konusunda çocukları ile daha çok ilgilenmeleri gerekiyor. Hepimiz özellikle anneler çocuklar konusunda çok hassastır. Hamile kaldığı günden itibaren onu müthiş bir sevgi, şefkat ile büyütürken tam yürümeye başlayıp okul çağına geldiğinde bir bıkkınlık, bir yılgınlık, aman dışarıya atayım da ne yaparsa yapsın. Ya da okula göndereyim de ne yaparsa yapsın meselesi var. İşte şunu sanıyoruz biz, anne baba olarak biz parasını verdik, okuluna harçlığını verdik, en güzel servisi tuttuk, en güzel okulda okuyor, yani daha ne istiyor k, bu var. Bizim çocuklarımızın sevgiye ve şefkate ihtiyacı var. Onun dinlenilmeye ihtiyacı var. Biz birbirimiz dilemiyoruz. Ne aile olarak, ne arkadaş olarak, ne toplum olarak biz birbirimizi dinlemiyoruz. Biz sadece kendimizi anlatıyoruz. Sadece benim sorunum var gibi. O yüzden çocuklarımız ile aileler arasında çok büyük bir uçurum var. Gelen ailelerin en büyük sıkıntısı; hocam, beni dinlemiyor. Çocukla konuştuğumuzda, annem zaten beni anlamayacak, yargılayacak diyor. En büyük sıkıntımız aileler ile bu.
Gençler nelere dikkat etmeli bu konuda?
İlk önce şunu söyleyeyim. Tanımadığınız, tanıdığınız dahi olsa uyuşturucu kullanıp kullanmadığını daha iyi bilirsiniz. Kullanıyorsa eğer elinden hiçbir şey almayın. Bir ağrı kesicidir, yiyecek bir şeydir, bir tuzdur vs. almayın. Bilinçli davranın. Bir kereden bir şey olmaz diyerek başlanır sonucu çok ağır olur. Onun için tanımadığınız hiç kimseden, hiçbir şey almayın. Siz onları yönlendirin.
Gündemde kadına şiddet konusu ön planda ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. 8 Martta ne oldu, neden bu tarih kadınlar günü olarak anılıyor?
Aslında bu tarih herkes tarafından irdelenmez. 8 Mart günü, bir fabrikada kadınlar grev yapıyor ve patronları da onları bir odaya kilitliyor. Yaklaşık 122 kadın bu odada hapsoluyor. Sonra yangın çıkarılıyor ve 122 kadın orada yanarak can veriyor. Olay tam olarak böyle başlıyor. 8 Mart bir özgürlük, bir dik duruş günüdür. Fakat tek güne indirgenemez.
Bağımlılık ile bağlarsak konuyu, şiddetin doğurucusu diyebilir miyiz?
Kesinlikle. Birçok şeyin üstü örtbas ediliyor. Özge Can’ın cinayetinde öldüren kişinin uyuşturucu kullandığı ortaya çıktı ama uyuşturucu hiçbir zaman gündeme gelmedi sadece cinayet gündeme geldi. Mesela bize gelen annelerin çoğu şunu söylüyor; "Oğlum çırılçıplak soyunuyor ve beni dövüyor. Tecavüze uğramaktan çok korkuyorum." yani öyle anneler var ki, uyuşturucu kullandığı için, kemerini çıkarıp anneyi döven evlatlar var. Onun için uyuşturucu şiddetin ana kaynağıdır diyorum. Uyuşturucu kullanan kişi bunu bilerek ve isteyerek yapmıyor, ben bunu bilinçli bir şekilde yapayım da demiyor. Bilinçsiz ve istem dışı hareketleri var. Sürekli halüsinasyonlar görüyor, kişiyi sevmediğini düşünüyor ve para bulma hırsı içine giriyor. Çünkü o maddeyi alabilmek için paraya da ihtiyacı var ve satıcıların en çok kullandığı kelime cinsel gücü arttırdığıyla alakalı. Beyin o yönde yönlendiği için tecavüz kaçınılmaz hale geliyor. Yani uyuşturucu büyük bir etkendir.
Şiddet uygulanan evde, çocuğun psikolojik durumu nasıl şekillenir?
Evde anne ve baba birbirine şiddet uyguluyorsa çocuk orada müthiş bir korku, içine kapanıklık ve büyük bir travma geçirir. Çocuğun etkilenmediğini düşünürüz ama çocuk aslında içten içe hem pısırık hem şiddete meyilli olarak yetişir. Çünkü yaşamak istediği, oyun oynamak istediği çok güzel bir çağda şiddetle tanışıp kötü günler geçiriyorsa içinde büyüyen kin ve nefret vardır. Kime karşı, hem şiddet uygulayana hem uygulanana karşı kin duyar. Aslında biz şiddeti uygulayana karşı nefret beslediğini zannederiz ama şiddete uğrayana bile kinlenebilir çocuk. Çünkü kendini savunamadığı için. Biri annesi biri babası o yüzden farklı düşünceye giremiyor ve ikisinden de nefret ediyor. Belli bir duruma geldikten sonra kendisi de şiddete meyilli oluyor.
Bu gibi uygunsuz davranışları erkek yaptığında yüceltilirken, kadına farklı uygunsuz kelimeler kullanılıyor. Toplumumuzda böyle bir durum var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Maalesef toplumumuzun bu düşüncesini doğru bulmuyorum. Kadınlar ve erkekler ile ilgili ayet vardır. Allah Kur-an da, şiddeti, zinayı, farklı suçları, şu yapar bu yapar demez. Ey İman edenler; zinaya, kötü suçlara bulaşmayın der. Bu toplumumuzun bence büyük bir cehaletidir. Bu tabuyu biz kadınlar olarak yıkmamız gerekiyor. Güçlü durarak yıkmamız gerekiyor. Biliyorsunuz yalnız yaşayan kadınlara çok kötü damgalar vurulur. Biz dürüstlüğümüzle, duruşumuzu bozmadan, neyi ne zaman yapacağımıza kendimiz karar verecek durumda olduğumuz zaman o insanları susturmayı ve gerektiği zaman tepkimizi koyarak ve güzel evlatlar yetiştirerek çünkü erkeği de yetiştiren kadın, kadını da yetiştiren kadın. Toplumda olan birçok şeyin nedeni annelerimizdir. Yine bunula ilgili bir hadis söyleyeyim; Bir erkek yetiştiren bir erkek yetiştirmiş olur, bir kadın yetiştiren de bir millet yetiştirmiş olur diyor efendimiz.
Biz biraz dini değerlerimizden mi uzaklaşıyoruz, bunun sonucunda mı toplum zamanla değişiyor?
Mahalle kültürümüzden uzaklaştık. Birbirimizi tanımıyoruz. Büyüğümüze saygımız sevgimiz bitti. Çünkü biz çocuklarımızı bir yarış atına çevirdik. Benim çocuğum okuyacak, her şeyin en iyisi benim derken toplumdan uzaklaştırdık. Eve misafir almaz olduk. Misafir geldiğinde çocuklarımızı onların yanına oturtturmaz olduk. Çünkü o sınava çalışacak ve çok iyi bir yere gelecek. Böyle olunca da hem değerlerimizi hem din ve ahlaki gelişimini çocuklar sağlayamadılar. Sonra okulu kazandılar üniversite hayatına gittiklerinde hem aileden uzaklaşmış olduğun verdiği stres, onun akabinde hiç tanımadığı bir ortam, sonra karşı cinsiyet ve birçok etken gençlerimizi etkiledi.
Biraz da kadının dinimizdeki yerinden bahseder misiniz?
Kadının dinimizdeki yeri o kadar güzel ki, Peygamber Efendimiz bir hadisinde şöyle der; Kadın üç şeyden cennete girer. İffetini koruması, güzel ahlaklı olması ve beş vakit namazını kılması der. Yani o kadar basit ve o kadar güzel bir şey ki; bu kadar küçük şartlarla cennete gidiyorsak, İslam kadına büyük bir hak vermiş demektir. Bu konu kısa şeylerle anlatılacak gibi değil aslında uzun uzadıya konu edilmesi gereken bir şey. Kadın çalışmaz diye dinimizde bir şey yoktur. Efendimiz yine bir hadisinde; kadınlar iffetini koruduğu sürece semt pazarlarında satış yapabilirler, der. Son zamanlarda teknoloji gelişti o yüzden bunu sadece semt pazarı olarak algılamayalım ama kendini koruduğu sürece, çünkü erkeğin birçok konu da zaafı olduğunu ve iffetini koruduğu sürece çalışabileceğini söyler. Efendimiz yine bir hadisinde; Kadına uygulanan şiddetten dolayı, ahirette o erkekten ben davacı olacağım der. İslam dini kadına çok değer verir. Kuranı ve sünneti kendimize yol edinirsek daha doğru sonuçlara ulaşırız.
Şiddet ne zamandan bu yana var?
Şiddet dünyanın kurulduğu o zamandan beri vardır. Habil ile Kabil meselesi bunun en belirgin örneğidir. Hiç sebepsiz yere bir adam öldürme ile başlar ve bu devam eder. Dünyanın sonuna kadar da devam edecektir.
Son olarak bu konuya ilişkin tavsiyeleriniz nelerdir?
Bu yalnız başına mücadele ile olacak bir şey değil, ne kadına şiddet ne uyuşturucu ne tecavüz ne ölümler, öldürülmeler. Devletimizin ve bizim bir kültürümüz var, örf ve adetlerimiz var. Bunula ilgili cezaların ağırlaştırılıp, kısasa kısas dediğimiz şeyi yapılandırma yapıp bunun yanı sıra sosyal devlet anlayışı dediğimiz atalarımızın birlikte bir şey yaptığı anlayışı benimsemek gerek. Şimdi komşular dahi birbirini tanımıyor. Komşuluk kültürünü yeniden canlandıracak hem STK olarak hem devletimiz olarak büyük bir projenin içine girmemiz gerekiyor. Özellikle aile kültürünü birleştirici şekilde yapılması gerekiyor. Yani aileler üzerinde durulması gerekiyor çünkü siz çocuğa ne verirseniz çocuk onu alır. O yüzden herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor.