Yoksa gidişat hiç ama hiç iyi görünmüyor.

Neden mi?

Biz Türkler, misafirperver, yardımsever, hayırsever insanlarız…

Ve en önemlisi vicdanlı, merhametli insanlarız.

İnsanlardık desem daha doğru olur.

Biz vicdanımızı, merhametimizi ne zaman kaybettik? Neden kaybettik?

Ben çok önemli bir örnek göstererek cevabını vereyim…

Suriyeli sorunu yüzünden…

Ocak ayında bir yazı kaleme almıştım, öncelikle o yazımdan bazı bölümleri sizlerle paylaşacağım.

‘Orta Asya'dan Moğolların zulmünden kurtulmak için Anadolu topraklarına sığınan insanlarımıza ensar olmuşuz. Bundan 150 sene öncesinden itibaren Balkanlar'da yine zalimlerin zulmünden kurtulmak için gelen Balkanlı kardeşlerimize Anadolu olarak bağrını açmış ensar olmuşuz. Kafkaslardan kopup gelen kardeşlerimize ensar olmuşuz.

Ve son olarak Ortadoğu'da insanların başına gelen musibetlerden, savaşlardan dolayı Anadolu'ya sığınan Iraklı, Suriyeli mültecilere, bundan 6-7 sene öncesinden itibaren ensar olmuşuz.

Olmaya da devam edeceğiz, halk olarak, devlet olarak mazlumun, masumun yanında olmaya devam edeceğiz. Suriyeli mazlumun, masumun yanındayız. Suriyeli kadın - yaşlı - hasta - çocuklara lafımız yok. Başımızın üstünde yeri var her birinin de. Ama devletimizin bu Suriyeli gençlere acilen bir çözüm bulması gerekiyor.’

İşte aylar öncesinden bu yazıyı kaleme almıştım.

Benim Türk askerim, Mehmetçiğim, tırnağı kırılsa annesinin içi parçalanan gencecik yiğitlerim, Suriye’de hem ülke güvenliğimizi koruyup hem de Suriyelilerin vatan topraklarını teröristlerden temizlerken, Suriye’de şehit olup, o topraklarda kanları topraklara karışırken, Suriyeli gençlerin çıkıp ‘ben kafa keseceğim’ demesi yüzünden biz vicdanımızı kaybettik.

Sahil kenarlarında nargile üflettikleri için, ellerinde satırlarla adam kovaladıkları için, kendi ülkelerinin bayraklarını İstanbul’un ortasında sallayarak yılbaşı kutladıkları için, savaş var diyerek topraklarından kaçanların bayramlaşma ayağına ülkelerine koşarak gittikleri için bizler merhametimizi, vicdanımızı kaybettik.

Son olarak daha bayram günü 14 yaşındaki Suriyeli bir çocuk, daha küçücük bir çocuk, Sarımsaklı barajına serinlemek için giriyor ve boğularak can veriyor…

Olayı haberleştirdik, sitemize koyduk, sosyal medya hesaplarından paylaştık.

Aman Allah’ım bir de ne görelim?

Korkunç yorumlar yapılmış. Birkaç kişi dışında, yüzlerce ürkütücü yorum yapılmış ve yorumlarda bir insanın ölümüne sevinilmiş. Benim vicdanlı, merhametli, yardımsever Türk insanım adeta bir canavara dönüşmüş ve bırakın etnik kimliğini, bir insanın ölümüne üzülmemiş, hatta buna çok ama çok sevinmiş. O yorumları burada sizinle paylaşmayacağım, çünkü gerçekten ben okudukça utandım, üzüldüm, içimden hep ‘biz böyle değildik’, ‘biz neden vicdanımızı yitirdik?’ deyip durdum.

İşte vicdanımızı yitirmemizin asıl sebebi yukarıda bahsettiğim bu durumlardır…

Devletimizin Suriye’de halen savaş olduğu düşüncesi devam ediyorsa, kadın - yaşlı - hasta – çocuk, yani mazlum olan her Suriyeliye bakmaya devam etsin, biz de yine destek olalım, yardımlarımızı o mazlumlara devam ettirelim.

Ama 17 ile 45 yaş arasındaki Suriyelileri sınır dışı etsin, eli silah tutan gençler toprakları için kendi orduları ile birlikte savaşsınlar. 17 yaşında evlenmesini bilen elinde silah ile savaşmasını da bilir.

Ey Suriyeliler! Türkçe’yi bizden iyi konuşmaya da başladınız eğer bu yazımı okuyorsanız size de iki çift sözüm var: Türkiye’de gezip eğlenmeyin. Suriye’de eşinizi, dostunuzu, çocuğunuzu, sevdiklerinizi, ailenizi kaybetmediniz mi? Onların kanları hala yerde değil mi? Gidin, topraklarınız için, kaybettikleriniz için savaşın…

Ve Türkiye Cumhuriyeti’ndeki ailelerinizi de alıp vatan topraklarına geri dönün.