Birkaç gün içinde bütün köy dedikoduyu duydu.

Dedikodunun kurbanı, derinden yaralandı ve incindi.

Dedikoducu kadın daha sonra yaptığından pişman oldu ve çok üzüldü.

Hatasını nasıl tamir edebileceğini sormak için bilgeye gitti.

"Pazara git."dedi bilge.

"Bir tavuk al ve onu kestir.

Eve dönerken tüylerini yol ve yol boyunca yere at."

Nasihatın garipliğine şaşırsa da, denileni yaptı kadın.

Ertesi gün bilge bu defa şu tavsiyede bulundu:

"Şimdi git ve dün attığın bütün o tüyleri topla ve bana getir."

Kadın aynı yolu izledi, ama umutsuzluk ve korku içinde gördü ki, rüzgar bütün tüyleri uçurup götürmüştü.

Saatler süren arayışın sonunda elinde sadece birkaç tüyle dönebildi.

"Görüyorsun."dedi yaşlı bilge.

"Onları yere atmak mümkün, ama geri toplamak imkansız.

Dedikodu da öyle...

Dedikodu yapmak ne kadar kolaysa, dedikoduyla işlediğin hatayı telafi etmen de o kadar zordur."

Dedikodunun ve söylentinin tarihi insanlığın konuşmaya başlamasıyla yaşıt, hatta daha da eski olduğu söylenebilir. Çünkü dedikodu yapmak için el hareketlerimizi, gözlerimizi, yüz mimiklerimizi ve bedenimizin birçok bölümünü kullandığımız yadsınamaz.

Dedikoduların verdiği zararlar genel olarak çalışanlara anlatılmalı ve kurallar açık belirtilmelidir. Buna rağmen dedikoduyu sürdürenlerle açıkça konuşmak, uyarmak gerekir. Yüzleşme önemlidir. Yine işe yaramazsa kınama, iş mekanı değişikliği yapılabilir. Son karar gerekirse başka elemanları kaybetmemek ve iş yeri ruh sağlığı, verimi için dedikodu yapan çalışanla yolları ayırmak olur.