Hayır hayır üzerinde taşıdığı elbisenin güzelliği olanları demedim, yüzünde ve kalbinde taşıdığı edebin, hayanın yansıttığı insanlığı yansıtanlar sizlerden bahsediyorum... Ne kadar azsınız siz öyle. Sizleri arıyorum; akıl almaya, akıl aldıktan sonra da istifade etmeye talibim...

Edep...

Yok olan değerlerimize bu kelimeyi de ilave etmek istemiyorum. Hayatımızı ve bizi değerli kılan, insan olarak bize bir anlam kazandıran önemli kavramların başında durmalı ki nefsimizi kontrol altında tutabilelim. Edepli kişi olmak bizlere sonradan ilave edilmedi, bizlere miras kaldı, kimlerden mi? Babannemizden, anneannelerden, dedelerimizden. Her birinizi kaybetmemiz hayatlarımızdan; bizleri çıkmazlara bir adım daha atsada. Edepli olmak onların zamanlarında hayatları ile "efendi" ve "hanımefendi" kelimelerine hakkını veren güzel insanların önemsediği bir şeydi. Çünkü bu insanlar kendilerinden önce, diğer insanları düşünen, fedakar, gönüllü ve karşılık beklemeden sarılırlardı karşısındakine. Onların yaşadıkları edeple bezenmiş müstesna hayatlardı.

Ya şimdi bizlerdeki edep ölçütlerimiz? Büyüklerimizi kaybettik yavaş yavaş, sonra da onlardaki güzel halleri. Ne büyüklerimizin büyüklük tarifi, ne de bize miras bıraktıkları değerler. Zaten zaman öyle döndü, devran öyle değişti ki herbir şeyin tarifi ve anlamı da yok oldu. Tevazu, vakar, fedakarlık, muhabbet, emanet, ahde vefa, musamaha, cömertlik, iffet, haya, sadakat... gitti! Yerini; egoizm, gurur, kibir, büyüklenme, fırsatçılık, yağcılık, dalkavukluk, övünme, hava atma, şatafat, lüks severlik gibi kötü sıfatlara devretti.

Artık iltifatlar veya örnek gösterilen kişiler bu sıfatlarla işini gören, köşeyi dönen, düşene bir tekme de kendisi atan yeni tiplere...

Tamam tamam... Sakin! Biranda çoğaldınız, suretleriniz, sesleriniz...

Ben susuyorum...!

Saygı ve sevgilerimle...