Hepimiz sabahçı olmak isterdik ki öğleden sonra sokakta oynamak için vaktimiz kalsın. Hafta sonunu iple çekerdik. Okul olduğu günler bizi yataktan zorla kaldıran anne babalarımız, hafta sonu geldimi erkenden kalkıp kahvaltımızı edip top oynamak, met oynamak(çelik çomak), yakar topu ve kendi aramızda mahalle maçları yapmak için sokağa çıkardık. Saklambaç oyunu ise gece yarılarına kadar sürerdi. İp atlamada bile en uzun kim atlayacak diye yarışlar yapardık.
Sinema günlerimiz olurdu bir de. Sümer bez fabrikasının sineması vardı o dönem. Buraya girebilmek için mutlaka bir tanıdık olması gerekirdi. Mahallece toplanıp Türkan Şoray, Filiz Akın, Cüneyt Arkın, Kartal Tibet VE Fatma Girik’in filmlerini izlemeye giderdik. Bu arada yazlık sinemalarında hakkını verirdik. Kaçırmazdık oradaki filmleri de. Hiç unutamadığım bir Tv dizisi olan Kaçak’ taki Dr. Richard Kimble’s ‘ın maceralarını izlemek için Çarşamba günlerini iple çekerdik. Tabi elektrikler o dönem ara ara gidip geldiği için bizde devamlı jeneratörlerinin olduğunu bildiğimiz Sümer bez Fabrikasının lojmanlarında oturan birilerini bulup diziyi orada izlemeye giderdik.
Mahallemizin belli bir kalitesi ve ağırlığı vardı. Yoksul fakir diye bir ayrım olmazdı çünkü hepimiz aynı durumda idik. Elimizde birer dilim ekmek üzerinde sanayağ ve tozşeker en lezzetli öğünümüzdü. Babalarımızın işten gelme vaktinin yaklaştığını bizleri eve sokmak isteyen annelerimizin sesinden anlardık. Malum baba eve gelmeden temizlenip paklanacağız sofraya hazır edileceğiz. Akşam yemeği hep beraber yenilir ve asla başka türlüsü olmazdı. Akşam ajansları başladığında büyükler söylemeden biz susmamız gerektiğini bilir, sessizce bitmesini beklerdik. Yaz akşamları yemek sonrası sokak yine bizleri çağırırdı. Kışları ise soba başı sohbetleri alırdı sokak oyunlarının yerini. Dedelerimizin ninelerimizin anlattığı masalları heyecanla dinler, günün yorgunluğu ile uykuya dalardık.