Küçük dokunuşlarla güzelleştirmek istedim yaşanmışlıklarımı. Yaşanmışlıklar, ne olaylar, ne yediğim, ne içtiğim, ne de gezdiklerimdi. Her sene beni yeni bir seneye devreden büyümüşlüğümdü aslında.
Büyümüşlük… Hep bir devrediş…
Çocukluğumun beni emanet ettiği gençliğimin ne hoyratça harcanmışlıkları… Hesapsız kitapsız “daha çok uzun yıllarım var” diyerek “kıymetli” kelimesini kıymetsizleştirdiğim… Yüzümdeki çizgileri gördüğümde aynada, kendimle kısa bir donukluk yaşamakla beraber “aaa olsun her yaşın ayrı bir güzelliği var!” sıradanlaşmış bu cümleyi kurarken gerçeklerden kaçtığımı izledim aynanın karşısından ayrılırken… Her yaşımın ayrı bir ilkbaharı olduğunu ve ruhumda her yaşta hep yaramaz bir çocuk olduğunu ispatlasam da kendime. Oysa bilirim, 13 yaşındaki bir çocuğun hayalleri kadar büyük olmayacağını, oysa bilirim 20 yaşındaki bir gencin hayattan alacağın zevkin doruklarını yaşayamayacağımı ya da Cahit Sıtkı Tarancı’nın o muhteşem ifadesiyle dediği, “Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder… Dante gibi ortasındayız ömrün” peki yaş dediğimiz şey sadece sayıdan mı ibaretti?
10-20-30-40-50-60…
Gerçek neydi biliyor musunuz? Koca bir ömüre sığdırdıklarımız… O sayıların içine sığdırabildikleri kadar büyür insan. Sığdırabildiği gözyaşları, ihanetleri, güldükleri, kırılan güveni, hep bu iyidir sandığı lakin yanıldığı kötü çıktığı insanlar kadar. Kendi gözyaşını kendi silebildiği ve bütün bunlara rağmen bu da geçecek dediği, o gülüşünden asla taviz vermediği, şükredip ayakta durabildiği kadar. Ve incinen hep sol yanı olsa da büyür büyür büyür insan. Her yaşın ayrı bir güzelliği var desek de yarım ağız. Aslında kolay da değil hani bir şeylerin eskimesini kabullenmek, yaşınızın, teninizin ve özellikle ruhunuzun. Değer verdiğim bir dostum derdi ki; “her yaş problemli aslında çünkü her yaş çözüme MUHTAÇ…” Doğruydu; muhtaç olan yaşlarımızın çözümleri bizdeydi.
Evet, azizim, dünyaya bir kez geliyorsak ve kaçırdığımız fırsatların ve yaşların geri dönüşü yok ise öyleyse şu an hiç olmadığın kadar kendin ol. Ve şu an olduğun yaş kaç olursa olsun sen hep 4 mevsimi birden yaşa. Bu elinde sakın bahane üretme. Büyük hayaller kur mesela gerçekleştirmek için geç kaldığını asla düşünmeden. İçinde asla çıkartmadığın o çocuğu çıkartma zamanı. Bırakın her yaşın ayrı güzelliğini, sizi ne mutlu ediyorsa yaşayın onu. Kimseyi değiştirmek için zaman harcamayın. Vakit önemli, bırakın herkesi ve olduğu gibi kabul edin. Dokunduğunuz her insanı coşkunuza dâhil edin.
“Kimliğimdeki yaşın önemi bilmem ne kadar… Ama hissettiğim yaşım, biraz önce saydıklarım kadar. Kısacası insanları tanıyabildiğim kadar. İşte benim yaşım bu kadar. İnsan olmayan insanların içinde; insan olarak kalabildiğin kadar…”
Gökyüzün başka rengi varmış! Geç fark ettim taşın sert olduğunu. Su insanı boğar, ateş yakarmış! Her doğan bir günün bir dert olduğunu, insan bu yaşa gelince anlarmış. Cahit Sıtkı Tarancı
Hayırlı ömürlere…