Ben bugün sizlerle birlikte mükemmelliğe ve kendi kendimize yüklediğimiz mükemmellik kavramına daha derinden bakalım istiyorum… Daha akıllı, daha zengin, daha varlıklı, daha hırslı, daha anlayışlı, daha açık, daha hırçın olmadığımız için mükemmel değil miyiz?

Şimdi gelin bir adım daha ileri gidelim, kendi kendimize yüklendiklerimize bakalım, belki de kimseye itiraf edemeyip “kendi kendimize” kendimiz olmaktan utandığımız şeylere… Kendi kendimizi cezalandırıyoruz, bedenimizi daha az sever hale geliyoruz… Fakat şunu hiç düşünmüyoruz; neden bunu yapmaktayım? Nedir mükemmel olmayanım? Nedir kendi kendimde kabul edemediğim? Nedir bugün bu halimle her şeyin olması gerektiği gibi olduğuna inanmıyor olmamın sebebi? Neden bedenime bunu yapıyorum? Kendimle ilgili neyi kabul edemiyorum? Kendimi neye layık göremiyorum ve kim ile ne ile kıyaslıyorum? Dünyaya bugün olduğum halimle geldiğim için neden kendi kendimi kendi mahkememde yargılıyorum? Neden kendimce kendimdeki en “mükemmel olmayan” yanlara odaklanıyorum?

İşte tüm bu sorular, mükemmel olmayan yanımızdan bize ulaşan ve kendi kendimize özümüze, ne istediğimize, neye inandığımıza daha yakından bakmamız için bizimledirler… Bizi, yani kendi kendimizi daha iyi tanımamız için… Karanlıkta kalmış, hiç kimseye ama hiç kimseye göstermeye cesaret edemediğimiz yanlarımızı göstermek için bugün tam olarak karşımıza çıkmışlardır…

Bizler ne yaparız “görmezlikten” geliriz. Saklarız ve tüm dünyadan kendimizi sakınırız. Ayıp deriz çirkin deriz mükemmel olmayan deriz… Kendi kendimizi yalnız başımıza cezalandırmaya devam ederiz… Peki, bu ne kadar doğrudur? Beklediğimiz gibi her şey mükemmel olsaydı bu soruları kendimize sorabilir miydik? Kim olduğumuzu, ne olduğumuzu, bu dünyada ne için bulunduğumuzu, kendi kendimizle ilgili gerçekten “neyi görmemiz” gerektiğini, bunları sorgulayabilir miydik? Mükemmel olmayanlar hayatımıza dahil olmasaydı, öğrenmemiz gerekmeseydi, kaybetmemiz ve kazanmamız gerekmeseydi, addetmemiz gerekmeseydi, terk etmemiz gerekmeseydi, yeniden doğmamız gerekmeseydi, göz yaşı dökmeyi bilmiyor olsaydık, paylaşmayı görmeseydik ve vefayı, merhameti, bağlılığı deneyimlemeseydik, bugün olduğumuz “insan” olabilir miydik?
Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız karşınıza çıkan “mükemmel” olmayanlarınıza yeniden bakmanızı dilerim. Sizi nasıl değiştirdiklerine, nereden nereye gelmenize sebep olduklarına, neleri size öğretmek için hayatınızda olduklarına ve en önemlisi kendiniz ile ilgili neleri görmeniz için karşınıza çıktıklarına yeniden soran gözlerle bakmanızı dilerim… Bizler hayatımızda karşımıza çıkan gerçekleri tecrübeleri kendimizce yorumlayarak mükemmel olmayanlar yaratırız. Her şey mükemmel olduğunda kendimizce tasarlayabildiğimiz gibi olduğunda “gerçekten” doğru olacak diye düşünürüz… Fakat hayat böyle işlememektedir, o bakmamızı, görmemizi, sorgulamamızı ve değişmemizi ister. O bizlerin her daim en iyi halimize en mükemmelimize ulaşmamızı ister…

Debbie Ford’un bir sözüyle yazımı bitirmek istiyorum;
“Her şey mükemmel olsaydı hiç daha derindeki kişiliklerimizi inceler miydik, onlara önem verip onlarla uğraşır mıydık, onları araştırır mıydık ve hayatlarımızda değişiklik yapmaya girişir miydik?”

Saygı ve sevgilerimle…