Yani 90’lı yıllara...
Sert ama bir o kadar rahat sedirlerin olduğu yıllara...
Üzerinde yağlı yufkaların yendiği, közünde patatesin atıldığı sobalı yıllara...
Çevirmeli telefonların heyecanla açıldığı yıllara...
Duvarını süsleyen saatli, gaz lambalı yıllara...
Plaklı, radyolu, kasetli teyplerin olduğu yıllara...
Ferdili, tatlısesli, müslümlü yıllara...
Ve renkli perdeli yıllara...
Yani kısacası ÖZLENEN yıllara gittim.
Bu evde meslektaşım ile belgesel tadında bir haber yapma imkanı da buldum.
Vakit bulduğu zamanlarda dede yadigarı eve gittiğini ve burada zaman geçirmekten duyduğu mutluluğu anlatan Ahmet Ünal, “Görüldüğü gibi bu ev dedemden kalmadır. Dedem Hüseyin Güner vefat ettikten sonra onun hatırasını yaşatıyorum. Asker künyesinden, köstekli saatine kadar tüm hatırasını saklıyorum. Evde annemin çeyizinden kalma 40 yıllık çaydanlık da halen duruyor, bir tarafı demlik, bir tarafı su, halen soba üzerinde kullanıyoruz. Dedemden kalan hatıralar arasında bakır mutfak malzemeleri de var. Kalaylandığı zaman kullanılabilir vaziyette ama dedemden kaldığı için hatıra köşesi yaptık, günümüz hayatında bakır hepsinden daha sağlıklı, neden atalarımızın daha uzun yaşadığını da anlamış oluyoruz” dedi.
Ünal’ın dedesi Hüseyin Güner, 1950’li yıllarda bu evi inşa etmiş. Daha sonra odaları genişletmiş ve odalar arasında tek kişinin sığabileceği bir geçiş yapmış, küçük bir tüneli andıran bu geçiş de evi ilginç kılan bir özellik.
Kitaplık köşesinden, köstekli saatlere, çakılardan, yaprak takvimlerine kadar adeta tarih kokan evin fotoğrafını da sizlerle köşemde paylaşmak istiyorum.
Ahmet kardeşimin birde isteği var, lütfen geçmişimizi unutmayalım, lütfen atalarımızı, dedelerimizi unutmayalım, onların hatıralarına saygı duyup, günümüze kadar saklayıp, çocuklarımıza miras olarak bırakalım.
Ahmet’e böylesi güzel düşüncesi için teşekkür ediyor, dedesi ve tüm geçmişlerini rahmetle yad ediyorum.