Zor be Azizim; tuttuğu ışığı söndürmek, sönen ışığı yakabilmek. Zanaat bu olsa gerek. Kısa kısa da olsa sevgili yöneticilere, kıymetli liderlere naçizane dipnotlar vermeden de konuyu havada bırakmak istemiyorum açıkçası.
Güne gülerek başlayarak, göz temasınıza denk gelen herkese merhaba demeyi ihmal etmeyin olur mu? Çalışanlarınızın yerine kendinizi koyup anlamaya gayret ederek, onların dünyasındaki gezintinizle, kendi dünyanızdaki gezintinin ortak noktasını bulup yaşanan problemlere çözüm odaklı yaklaşın olur mu? Bu dağları da, şu karşıdaki dağı da ben yarattım edasıyla yürüyerek hiç kimsenin hiçbir şey bilmediğini düşündürecek ses tonlamasından, vurgusundan ve kıyafetlerden uzak durun olur mu? Hayata “ben merkezli” yaklaştıracak, iş uyumunu bozacak, dengeleri alt üst edecek egonuzun en üst seviyesinde yaşamayı da bırakmaya çalışın olur mu? Size yakıştıramadığı ama elinden bir şey gelmediği için “tamam efendim” dedirten iç dünyalarından sizinle ilgili ön yargıların çoğalmasına sebebiyet veren davranışlarınızı da gözden geçiriverin olur mu? Uyumlu, huzurlu bir çalışma ortamı sağladıktan sonra, iletişime açık olduktan sonra, takdir edip hangi amaca yönelik çalıştığınızı açık ve net belirttikten sonra, fikirlere değer verip önemseyerek yol gösterdikten sonra, yönetmeyi kapalı kapılar ardında yaşamaktan, konuşmaktan, plan yapmaktan vazgeçtik de sonra… Eee ötesi tabi ki başarılı bir yönetim…
“En iyi yöneticiler, liderler kendilerini izleyen kişilere varlığını hissettirmeyenlerdir. Öyle ki görev yerine getirildiğinde o kişiler “bunu kendi başımıza yaptık” derler… LAOZİ
Saygı ve sevgilerimle…