İşin doğrusunu söylemek gerekirse Kayseri geçmişte sahip olduğu medeniyetten bugün çok uzakta. Bu uzaklaşmanın sebepleri de çok olabilir. Mesela çok göç almamız, eğitim seviyemiz, vs. bir çok sosyolojik gerekçe sıralanabilir. Ama bu günkü durumumuzun medeniyetten uzaklığının en temel sebebi şehrin eşrafının insanı medenileştiren şeyleri küçümsemesi ve hayatlarında yer vermemesidir. Bu konuyu geçelim. Ama devamında söyleyeceklerimizin çok uzak olmayan çağrışımlarla konuyla ilgili olduğunu belirtelim.

FABL GİBİ
Bugün sabah saatlerinde bir öküzle karşılaştım. Sığırgiller familyasından bildiğiniz öküz. Ama konuşabiliyordu. Konuşabiliyordu derken bu öküzde bir istidat vardı zannetmeyin. Böğürtüyle karışık bir konuşma. Üstelik bu sığır bozması otobüs sürebiliyordu. Sakın gördüğüm rüyayı anlattığımı filan zannetmeyin. Gerçekten yaşadığım şeyi anlatıyorum.


Otobüslerin nerde duracağını hem yolcular, hem de şoförlere göstermek için belediye tarafından özel tasarlanmış durakta bekliyordum. Karşıdan da Büyükşehir Belediyesi “Özel Halk Otobüsü” hatırı sayılır bir hızla geliyordu. Durakta beklediğim halde otobüs hızla yanımdan geçerken gayr-ı ihtiyari elimi kaldırdım. Şoför insan sandığım için insan halidir, belki görmemiştir diye düşünmüştüm. Neyse hızlı seyrettiği için yüz metre kadar ilerde durabildi. Koşarak gittim ve otobüse bindim. Hasbelkader mi diyelim, meslek icabı mı diyelim, serbest biniş kartımı kullandım. Fakat sen misin o serbest biniş kartını kullanan. Otobüsü sürenin sureta insan özünde ise Allah’ın verdiği kalıptan nasip almak için hiç çaba harcamayan bir öküz olduğunu anlamış oldum. Zira serbest biniş kartı kullandığım için bir sürü hakarete ve tehdide maruz kaldım.


Hakkımı aramak için sarfettiğim kelimeler karşısında ise konuşmaya hakkım olmadığı cevabını aldım. İnmek istedim, durakta inilir dedi. Binerken durakta binmediğimi hatırlatınca böğürtüsü başka bir boyut kazandı.
Neyse, otobüste bulunan yaşlı amcalar beni sakinleştirmeye çalıştılar. Daha önce küçük çaplı olaylara şahit olduğum için onları da anladım. Zira sanırım onlar da belediyenin verdiği serbest biniş kartlarını kullandıkları için seyrü sefer esnasında şoför kılığındaki öküzden paparayı yemişlerdi.
Burada yazının üst başlığına bir gönderme yaparak bütünlüğü sağlayalım. Sayın belediye başkanım. Otobüs işletmesinde görev yapan bu türden arkadaşların geçmişlerinin ervahı içün, merhum La Fonten’in ruhu içün bir mevlüt okutturmanız mümkün mü acaba?


Şimdi çok sayın Özhaseki beyefendiye bir hususu daha hatırlatalım. Vaktiyle şehir meydanına giren dolmuşları kaldırıp trafiği rahatlatacağını söylemişti. Şimdi hiç bakıyor mu acaba, şehir meydanında trafik için sorun oluşturan ne kadar dolmuşçu varsa hepsine koca koca otobüsler verip şehir meydanında gezdiriyor. Yazımızın burasında “İnsan” olan şoför kardeşlerimizi tenzih ettiğimizi de belirtelim de, o öküz öküzlüğüyle başbaşa kalsın. Kendini insan zannetmesin.
Şunu da belirteyim. İki lira için bu şekilde aşağılanmak hiç hoşuma gitmediğinden böyle sert yazıyorum. Ama sözünü ettiğim bu öküzün hangi güzergahta, hangi saatte, hangi plakalı otobüste şoförlük yaptığını biliyorum. Ama belki evde çoluk çocuğu vardır, o çoluk çocuğun rızkına zarar gelmesin diye ne belediyeye ne otobüs işletmesine gidip şikayet etmedim. Kardeşim, kendinize çeki düzen verin. Bir kez daha bu tür bir olayla karşılaştığımda ulaşabildiğim bütün basının huzurunda bana verilen serbest biniş kartını belediyeye iade edeceğimi de buradan duyururum.
Not: O bıyıkların öküz püskülünden farkı yok.