Züppelik, Osmanlı’nın son döneminde çokça hayatımıza giren bir kavramdı.
Züppe hayatın içerisinde çokça görünür hale gelmişti. Bu yüzden bir yanıyla insanların hayatını etkiliyorlardı. Öte yandan da tepki çekiyorlar, alay ediliyorlardı. Tanzimat dönemi romanlarında en belirgin karakterler hep züppelerdi. Ama hangi züppeler? Elbette o günkü tanımlamayla Alafranga Züppeler.
Alafranga Züppelik konusunu ilk olarak Ahmet Mithat Efendi, Felatun Bey ve Rakım Efendi adlı romanında ele alır. Daha sonra bir çok romanda alafranga züppeyle karşılaşırız. Peyami Safa’nın Fatih Harbiye’si, Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası ve benzeri bir çok romanda.
Alafranga züppelik neden dönem romanlarının konusu olmuştu? Bu tür züppelik o gün için gündelik hayatta yaşayan bir tipti. Osmanlı’nın son döneminde, imparatorluğun tükenişini, daha sonra ortaya çıkacak ve hayatımıza girecek tüm yenilikleri temsil ediyorlardı alafranga züppeler.
Alafranga züppelerin babaları devletin üst kademesinde çalışan paşalar veya bürokratlardı. Batı ile ilişkiler dönemde farklı boyutlara ulaşmıştı. Batı memleketlerine okumaya gidip gelenler, batıdan gelen seyyahlar, entelektüeller, tacirler vs. iki medeniyet arasındaki iletişimi yoğunlaştırmıştı. Batı ileri ve üstün bir medeniyet olarak görülmeye başlanmıştı. Dolayısıyla ileri ve güçlü bir medeniyet olarak varlığını sürdürmek isteyenlerin batının değerlerine, yaşam tarzlarına göre kendilerini yeniden ayarlamalıydılar. Üstelik geri kalışın, yenilginin sebebi olarak Osmanlı’nın dini, kültürü, ilimi gibi, O’nu kendisi yapan şeyler olarak görülmeye başlanmıştı. Dolayısıyla bunlardan kurtulmak, yerine batıda ne varsa onu koymak gerekiyordu.
İşte bu düşünceye kapılanların, inananların ilkleri ve önemli bir kısmı züppelerdi. Çünkü onlar, kelimenin tam da sözlük anlamıyla, “seçkin görünmek için, bazı çevrelerdeki düşünceleri benimseyen, hayranlık duyan ve onlar gibi davranmaya özenen” insanlardı.
Toplumun ve bireyin değişmesi gereken yönlerini tespit etmek için gerekli argümanları yoktu. Varlıklarını sürdürmek için sahip çıkmaları elzem değerleri yoktu. Tüm kurtuluşu batı gibi olmakta görüyorlardı. Batının yaşam tarzının hangi değerlerden kaynaklandığını incelemek gibi bir dertleri hiç olmadı. Onlar gibi olmak için, şekil ve biçim olarak onlar gibi olmayı gerekli ve yeterli gördüler. Sonuç bu günlere gelirken geçtiğimiz önemli duraklardan biri oldular. Peki züppelik bitti mi? Günümüzde durum nedir? Bunu düşünmek gerekiyor.