Maviyle yeşili ardında bırakıyorsun tabi üzüyor seni. Eşsiz güzellikte denizin, denizden gelen martı sesleri, balık avına çıkan balıkçı amcalar ve onların tekneleri... 

Balık ağını atıp toplama vaktine kadar geçen sabırsız bekleyiş.. Beklerken içilen dumanı üstünde, ince belli bardakta, tavşan kanı Karadeniz çayı.. Dalgalar tekneye vurdukça sıçrayan su damlaları, ince ince vurdukça yüzüne aldığın yaşama hazzı, hepsi ayrı.. 

Dağların denize karşı haykırışı. Denizin dalgalarla köpürttüğü söz dinlemez sular.. Tam da tahmin ettiğin gibi bahsettiğim yer oksijen diyarı maviyle yeşilin ortak olduğu Ordu... Denizde geçiyor Ordu da zaman.. Denizde ilerliyor hayat ve deniz yaşatıyor içimizdeki o yaşama hissini.. Gece olduğunda denize yansıyan yakamoz. Tam da düşlerimizin hayata yansıması gibi berrak ve dertsiz.. 

Özlüyor insan maviyi ama seni hayata hazırlayan şehri de unutmamak gerekiyor, özlerken her şeyin olan doğduğun şehri. İşte o şehir benim için Kayseri. Çok olmadı. İki yılımı doldurdum burada. Bu iki yılda her şeyini sevdim Kayseri'nin. İnsanlarını, tırtıla benzettiğim tramvayını, kışını, yazını, ansızın bastıran yağmurunu, yağmurdan sonra güzel ve sıcak yüzünü gösteren güneşini, okullar açıldığında toplu taşıma araçlarının içindeki o tatlı sıkışıklığı, turistlerini, meydanını, camilerini, en çok da yardımseverliliğini sevdim bu baba şehrin.. Denizi yok evet ama deniz gibi içinde koca bir ben var, biz var... 

Bize bizi öğretiyor tarihi, tarihi güzellikleri. Ordu kadar yeşile verdiği önem çokça mutlu ediyor beni. Elinden geldiğince yeşillendiriyor bu şehir kendini. Huzur yuvası açıyor bize. Kardeşliği aşılıyor bu güzel memleket. İnsanları, evet bu konuda çok arkadaşım içini döktü bana. Kayseri ben de şimdi sana döküyorum içimi; insanların o kadar iyi ki ya da iyi insanlarla karşılaştırdın hep beni. Elimi tutan insanları çıkardın karşıma ve karşılık beklemedin benden. Şimdi sana teşekkür ediyorum Kayseri bu güzel insanlarla karşılaştırdığın için beni. Olsun bir eksiğin ‘deniz’ olsun. Zaten verdiklerin yeter bana. Eyvallah...