Gümüş güvercinler uçtu damarlarımdan

Koştu yalnayak toprağım…

Bir yaz yağmuru yağdı içime

Tramvayıma atladı bir kadın

Ak baldırları ıslak…

Bir yaz yağmuru yağdı içime

İçimdeki kederi serinletmeksizin

Bir yaz yağmuru yağdı içime

Ansızın başladı dindi ansızın

Eski yerinde duruyor sıcaklık

Kör demiryolunda paslı kalın

Nazım HİKMET

Bir damla, bir katreydi yüreğime dokunan. Aşkın yalın haliydi belki, belki de pür dağdağa idi hissolunan. Bilemiyorum neydi bulutları böyle hüngür hüngür ağlatan. Neydi acaba bu koku, böylesine içime dokunan. Dışarıda bir bahar vardı, hani hafif kıştan kalan. Her yerde bir musiki, sanat müziğinden çalınan. Yeşil ağaçlar, gri sema, mavi deniz. Bulutların bir eli gökte, bir eli denizde dönüyorlardı sanki, adeta bir sema…

Bilmiyorum bana mı aşık göründüler, yoksa bu koku mu dokundu yarama? Aşk ile değişen nazarıma değdi bir yağmur kokusu. Hüzünlüydü aşkın dokusu, böylece ilham oldu yalın derdime, yanık ah-u zarıma…

Bülbül misali inledim, sustum yaz yağmurunu dinledim. Aşk ile ıslandım, sevda ile serinledim. Üzerime çökmüş olan bu kokuyu derince nefesledim. Sonra semaya dönüp ''sen'', ''sen'' diye seslendim...

Yağmura duyduğum aşkın, sevdaya bulanmış kokusuydu bu… (Alıntı)

Mevsilerden yazdı, güneşin denizle komşu oluşu… Dinginliğimi maviyle bastırdığım… Sevmenin zamanı deyiveripte başlatamadığım… Küçük küçük notlar yazıp şişelerin içinde maviye saldığım. Kelimeleri toparlayamadığım; yaz... Yağmur… Aşk… Mavi… diye tıkandığım…