Yaşamak… Okumak… Yazmak…

Nasıl yer değiştirirsen değiştir anlamları farklılaşsa da, hayatımıza etkileri tartışılır.

Okumak ufkumuzu açsa da, yaşamaya gelince açılan ufkumuzu yönetebilmeyi, becerip beceremediğimizdir varılan son nokta.

Okuyoruz…

Birileri yazıyor ve biz okuyoruz. Kimileri bilgisini onaylatıyor, kimileri tecrübesini, kimileri hayallerini, kimileri gerçekleri ve yaşanmışlıklarını. Oysa her bir beyin koca bir hikâyedir…

Bazen de yazıyoruz…

Cesurca, söylemlerimizden daha çok yazdıklarımız dokunsa da herkese. Bazen anlamasalar da. Yalnızlığınıza ortak edebileceğiniz tek şey olsa da yazıyoruz. Özgürleşmenin en derin haliyle ruhumuzun en asil halini birleştirerek.

Kaç kere okunmuşlukların anlamının kalmadığının, eleştirenlerin de senden çok uzak olduğunu düşünerek yazıyoruz. Adaleti, aşkı, suçu, günahı, güvenmeyi, korkuları, cesareti, mevsimleri, kuşları… Kalemimize güvenerek verdiğimiz ömürden ufak da olsa bir iz bırakarak geriye yazıyoruz.

Her bir beynin koca bir hikâyesi olarak…

Peki ya yaşamak…

Tarifi var mıydı? Başı ya da sonu…

Ne okumaya benzerdi hayallere dalıp, ne de yazmayı andırırdı cümleyi bitirirken sonucuna ulaşmak gibi… Derinliğini kestiremediğin, ruhunu dinlendiren, huzur bulduğun lakin koyu lacivert tonundan da hani ürktüğün sığ sularına derin dalgalarına daldığın deniz misali miydi yaşamak?

Can Yücel’in sözleri gibi “için sızlamadan yaşamayı, bana da öğretsene…”

Yaşamak ne okumaya ne yazmaya benzermiş.

Yaşamımızın bir anlamı olmalıymış kendimizce. Yaşamak doğmakmış, bir yerlere varabilmekmiş meğer. Yaşamak sevdiğini bulabilmek, bulduğunu sevebilmek, mutlu edebilmekmiş. Yaşamak hayatla dans edebilmekmiş. Yaşamak bahardan yaza geçmek, sonbahardan kışa varabilmekmiş. Bir şeyleri sonuna kadar yaşayıp da yaşayamamakmış. Sormakmış kendine, veremeyeceğin cevapları olsa da. Mücadelede sınır tanımamak, sabırla beklemek, beklemek, beklemek ve ölmekmiş. Yaşamak sayısını hatırlamadığın okumaların tamamı… Milyarlarca harfleri birleştirdiğin yazıların sonuna varamamakmış…

Birilerinin beynimi harekete geçirmesine izin vererek ne okumaktan vazgeçtim… Ne de, korkusuzca içimdekileri, duygularımı yazmaktan alıkoydum beni asla bırakmayan kalemimle…

Ne de Rabbimin bana verdiği nefesle bahşettiği yaşamdan vazgeçtim. Birleştirdim üçünü. Rehber oldular yaşamıma… Rehber oldum yaşamlarına…

“Bütün iyi kitapların sonunda, bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda meltemi senden esen, soluğu sende olan yeni bir başlangıç vardır.” Edip Cansever

Saygı ve sevgilerimle…