Film, bir gencin yapay hayattan kaçışını anlatıyor. Özgürlüğün bu denli güzel anlatıldığı bir film daha yok. Hayatının düzen içerisinde olmasına rağmen kaç kişi cesaret edebilir kaçıp gitmeye…
Tüm yaşamımızı yollarda geçirmeyi, doğanın tam da içinde, hayvanlarla ve bitkilerle uyumayı göze alabilir miyiz? Uğruna hayatımızı feda ettiğimiz eğitimimizi ve birikimlerimizi geride bırakmaya cesaret edip, özgürlüğe kavuşabilir miyiz?
Gerçek bir yaşam öyküsünden uyarlanan film izleyicisine bambaşka hayatlar sunuyor.
Into The Wild, tüm yaşam tarzlarına, farklı boyuttan bakmayı işliyor. Film, birçok insanın hayal ettiği ama bir türlü cesaret edemediği yaşam tarzını ele alıyor.
Film, insanların, hayatta oldukça fazla kısıtlamalara ve bağımlılıklara saplanıp kalındığını ele alıyor.
Film de ana karakter Supertramp’ı canlandıran, Emile Davenport Hirsch inanılmaz oyunculuğunu sergiliyor. Filmin en güzel repliklerinden biri ise şüphesiz şu kısım oluyor. “Denizin tek hüneri şiddetli darbelerdir ve ara sırada olsa, kendini daha güçlü hissetme şansı. Doğrusu, deniz hakkında fazla şey bilmem fakat burada durumun böyle olduğunu biliyorum. Ve yine, hayatta güçlü olmanın çok gerekli değil fakat kendini güçlü hissetmenin önemli olduğunu, en azından bir kere bile olsa kendini tartmanın, bir kere bile olsa kendini, insanın en antik koşullarının içerisinde bulmanın, ellerinizden ve kafanızdan başka size yardım edecek bir şey olmadan kör ve sağır taşla tek başına yüzleşmenin gerektiğini, biliyorum.”
İzlenilmesi gereken filmlerden İnto The Wild’ı sizlerle paylaşıyorum, şimdiden iyi seyirler