Toplumun dayattığı kusursuzluk standartları, bireyleri estetik cerrahiye yönlendirirken beden algısı sorunlarını derinleştiriyor. Psikolog Merve Nebati, estetik müdahalelerin bir çözüm olmaktan çok ruh sağlığını tehdit eden bir kısır döngü yaratabileceği konusunda uyardı.

Son yıllarda Türkiye’de estetik müdahalelerin sayısında dikkat çekici bir artış yaşanıyor. Bir önceki yıla kıyasla bu artışın sürekli hale gelmesi, bireyleri yalnızca bedensel değil, aynı zamanda psikolojik açıdan da olumsuz etkiliyor. Bu durum, toplumun güzellik algılarından kaynaklanan bir baskının yanı sıra, bireylerin kendileriyle ilgili algılarını gerçek dışı bir şekilde şekillendirdiğini göstermektedir.

Beden algısına dair sorunlar, sıklıkla psikolojik bir rahatsızlık olarak karşımıza çıkar. Beden dismorfik bozukluğu, kişinin vücudunda ya hiç kusur olmamasına ya da oldukça küçük kusurlar bulunmasına rağmen, bu kusurları zihninde büyüterek ciddi bir çirkinlik algısı oluşturmasıdır. Bu bireyler, algıladıkları kusurlar üzerine yoğun bir şekilde uğraşır ve genellikle bu durumun psikolojik bir sorun olduğunu fark etmezler.

Toplumun dayattığı güzellik standartları ve medya etkisi, bu tür rahatsızlıkların ortaya çıkışında büyük rol oynar. Günümüzde toplum, güzelliği belirli kriterlere bağlamış durumda: orantılı bir yüze ve mükemmel bir vücuda sahip olmak gibi kalıplar, bireylerin özellikle genç yaşlardan itibaren kendilerini yetersiz veya çirkin hissetmelerine yol açmaktadır. Medya ve sosyal medya kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte, bireylerin maruz kaldığı bu baskılar daha da artmıştır. Kusursuz görünümlerle dolu Instagram filtreleri ve medyada yansıtılan hatasız güzellik algısı, bireyleri estetik cerrahiyi bir zorunluluk olarak görmeye itmektedir.

Bu noktada, bireylerin estetik müdahalelere başvurmadan önce psikolojik destek almaları büyük önem taşımaktadır. Beden algısı ile ilgili sorunlar genellikle bilişsel davranışçı terapi ile tedavi edilmektedir. Bu terapi yöntemi, bireylerin kendilerinde kusurlu gördükleri alanlara yönelik algılarının düzeltilmesine ve gerçekçi bir bakış açısı kazanmalarına odaklanır.

Unutulmamalıdır ki, estetik cerrahiye başvuran bireyler çoğunlukla hayal ettikleri görünüme ulaşamazlar ve bu durum, kusurlarını daha da takıntı haline getirmelerine yol açar. Bu kısır döngü, bireyin akıl sağlığını ciddi bir şekilde tehdit edebilir. Bu nedenle, estetik müdahalelerin yalnızca fiziksel bir süreç olmadığını, aynı zamanda bireyin ruh sağlığı üzerinde derin etkiler bırakan bir süreç olduğunu göz önünde bulundurmalıyız.

Sonuç olarak, bireylerin kendi bedenlerini olduğu gibi kabul etmeyi öğrenmeleri ve toplumun dayattığı güzellik algılarından uzaklaşmaları, psikolojik sağlığın korunması için temel bir adımdır. Estetik cerrahiyi bir çözüm olarak görmeden önce, bireylerin psikolojik destek almaları ve kendi benlik saygılarını yeniden inşa etmeleri hayati bir öneme sahiptir.