Birlik beraberliğe her zamankinden fazla ihtiyacımız var. Son dönemde öylesine kutuplaştık, öylesine ayrıştık ki, artık aynı sofraya oturmayı, aynı dili konuşmayı bile unuttuk. Sokağa çıktığımızda güler yüzlü bir insan görme şansımız neredeyse kalmadı. Çünkü insanlarımızın birinci önceliği geçim derdi, ekmek kaygısı oldu.

Bir baba düşünün… Akşam evine dönerken cebinde çocuğuna verecek üç kuruş harçlığı bile yok. Eve vardığında elektriği, suyu, doğalgazı kesilmiş. Kirasını ödeyemediği için ev sahibinin kapıyı çalmasından korkuyor. Bu durumda olan bir insanı nasıl güldürebilirsiniz?

Bir işçi sabahın köründe işe gidiyor, akşama kadar alın teri döküyor ama aldığı ücret sadece ev kirasını karşılıyor. Bu nedenle toplumun büyük bir kesimi ikinci işte çalışmak zorunda kalıyor. Sosyal hayat yok, dinlenme yok. Sadece ayakta kalmaya çalışma var.

Eğitim, sağlık, barınma gibi en temel haklardan bile yeterince faydalanamayan milyonlar var. Çocuğu hasta olan bir baba, onu hastaneye götürecek ne maddi imkâna ne de tükenmiş bedeninde enerjiye sahip. Herkesin omzunda görünmeyen ama çok ağır bir yük var.

Tüm bu yaşanılanlara rağmen, ne yazık ki biz hâlâ kavga etmeye devam ediyoruz. Ayrışıyoruz, birbirimizi ötekileştiriyoruz. Birbirimizin fikrine tahammül edemiyoruz. Herkes kendi penceresinden bakıyor ve karşısındakini yargılamaktan çekinmiyor.

Oysa empati kurabilsek… Karşımızdakini dinleyebilsek, önyargısızca anlamaya çalışsak, birbirimizi “şucu bucu” diye yaftalamasak… Belki o zaman daha huzurlu, daha umutlu bir toplum olabiliriz. Çünkü konuşmak, fikir alışverişinde bulunmak, farklı düşüncelerden korkmamak; bize zenginlik kazandırır, ufkumuzu genişletir.

Siyasi iktidarda kim olursa olsun; ister sağdan ister soldan, her biri “refah, huzur ve barış getireceğiz” der. Ama gerçek şu ki; refah içinde yaşayan bir toplum bilinçlenir, sorgular, haksızlıklara karşı çıkar. Ve çoğu siyasetçi, karşısında bilinçli, hakkını arayan bir halk istemez. Eleştiriye tahammül gösteremezler. Bu da halk ile yönetenler arasındaki uçurumu daha da derinleştirir.

Ancak unutmamalıyız ki; bizler bir araya gelmeden, kutuplaşmayı bırakmadan, birbirimizi dinlemeden bu ülke gelişemez. Bir millet olmak sadece aynı bayrak altında yaşamakla değil, aynı hedefe yürüyebilmekle olur. Farklılıklarımıza rağmen bir arada yaşayabildiğimizde, barışı ve huzuru önceliğimiz yaptığımızda, işte o zaman “büyük millet” oluruz.

Gelin, kavga yerine konuşmayı, öfke yerine hoşgörüyü, ayrışma yerine birlikte üretmeyi seçelim. Geriye dönüp baktığımızda, ardımızda anlamlı bir iz bırakmak istiyorsak; önce birbirimizi anlamaktan başlamalıyız.

Huzura İhtiyacımız Var Makale: Huzura İhtiyacımız Var