Ahşap bir masaya elinizle silmeye kalktığınızda, tırnak arasına giren bir kıymık nasıl da acı verir. Kıymığı çıkartana kadar size akla karayı seçtirir.

İşte o tırnak arasına giren kıymık gibiymiş evladınızın başına gelen, ciğerimizi yakan. Kızım evli, 33 yaşında, iki aylık erkek bebeği var. Birden bire bayılmanın sonucunda özel bir hastaneye kaldırılmış. Bize haber verdiklerinde hemen hastaneye koştuk. Vardığımızda kafasını çarptığı için röntgen ve kafa tomografisi çekildi. Nöbetçi doktor bey incelemesi sonucu kafasında hiçbir şey olmadığını tespit etti. Çok şükür dedik, serumun bitmesini bekledik. Kızımızı alıp gideceğiz derken doktor bey EKG çekelim dedi. Daha önce hiçbir hastalığı olmayan kızımızın çekilen kalp grafiğini ince eleyip sık dokuyan doktor bey, gitmeyin kalple ilgili bir sıkıntı var dedi. Kalp uzmanı olan doktor beyle uzun telefon konuşmaları neticesinde Pazar günü olduğu için en sonunda gelmesiyle birlikte anjiyo yapalım dedi.

Tam bir saatlik işlemden sonra hiçbir damarın tıkalı olmadığı da ortaya çıktı. Ama bir türlü kalbi istenilen seviyeye gelmiyordu. Gece hastanede kaldık. Pazartesi çıkarız diye düşünüyorduk. Sabah saat yedi de birden nefes alamaz duruma geldi. Emekli hemşire olan hanımım hemşirelere doktor çağırmasını söyledi. Kızıma oksijen verince durumu düzeldi ama hanımın tecrübelerinden dolayı doktor istemeye devam ettik. Sabah saat sekize doğru gelmesine rağmen doktor bir türlü gelmiyordu. Bu arada kızım daha iyi oldu, sabah kahvaltısı yaptı. Uyuyacağım dediği anda ikinci kriz geldi. Bayılmasıyla birlikte koridora çıktım, doktor diye sesleniyorum, ha bire hemşire geliyor, doktor yok. Gelen hemşireler bir yere kadar müdahale edebiliyorlar. Hanım bir taraftan, ben bir taraftan doktor diye bağırıyoruz, doktor yok. Bağırdığımdan hastane ayağa kalktı. Güvenlik geliyor ama doktor yok.

Sonunda bana doğru bir kadın gelmeye başladı, ne bağırıyorsun dedi. Kızımız kriz geçiriyor, doktor yok dedim. Ben doktorum dedi. Odaya koş dedim. Odaya girmesiyle hemen yoğun bakıma alalım dedi. Hanım, kızım gidiyor diye bağırıyor, biz ne yapacağımızı bilemiyoruz. Yoğun bakımda kızımıza kalp masajı ve entübe yaparak hayatta tutmaya başladılar. Saat dokuzu geçmesine rağmen kalp uzmanı sallana sallana geldi. Sonunda kalp ritimleri düzelmeye başladığında Erciyes Üniversitesi Kalp Hastanesi'ne götürelim dediler.

Kalp hastanesinde Prof. Dr. Namık Kemal Eryol kontrolünde kalp yoğun bakımına yatırdık. Bu bir hafta içinde kızımızın yavaş yavaş bütün kalp değerleri yerine gelmeye başladıkça biz de rahatladık. Sayın Prof. Dr. Namık Kemal Eryol ve ekibine teşekkürlerimizi borç biliriz. Kızımız bir süre daha hastanede yatacak. İyice iyileşip evine geldiğinde biz de anne baba olarak rahatlayacağız. Allah kimseye evlat acısı yaşatmasın. Ve şunu biz de farklı yoldan anladık. Özel hastanelerin yetersiz olduğu, para için bir grubun lay lay lom oynadığı, cep telefonlarıyla vakit geçirdikleri bir yer olduğunu zor da olsa anladık. Koca özel hastanede nöbetçi doktor beyin dikkati ve tespiti olmasaydı şimdi farklı acılar içerisinde olacaktık.

Buradan o nöbetçi doktorumuza çok teşekkür ediyoruz. Bize acil doktor yerine güvenlik görevlisi çağıran hastaneye de lanet ediyoruz. Ve buradan yetkililere sesleniyoruz, özel hastane terörüne bir son verdirin.

Niyetlerinin hasta tedavisi yerine para derdinde olan bu özel hastanelerin çalışma şekline bir dur deyin. En azından sık sık kontrollerle hesap sorun. Yoksa daha "Yenidoğan Çetesi" gibi başka sağlık çetelerinin geleceğini bizim gibi sıradan vatandaşlar görebiliyorsa, bir an önce devletimizin görüp müdahale etmesi gerekir.

Vesselam…