İnsanlık tarihinde çeşitli hastalıklar salgın olarak ortaya çıkmış. Veba salgını mesela. Tarihi belirlemiş. Kızamık, çiçek, gibi hastalıklar da ölüm kalım meselesi olmuş. Bunlar tarihte kalan şeylerdi. Ama Kovid 19 belasını bütün dünya ile birlikte yaşadık. Hepimizin hayatında unutulmaz izler bıraktı.

İnsanlık tarihinde çeşitli hastalıklar salgın olarak ortaya çıkmış. Veba salgını mesela. Tarihi belirlemiş. Kızamık, çiçek, gibi hastalıklar da ölüm kalım meselesi olmuş. Bunlar tarihte kalan şeylerdi. Ama Kovid 19 belasını bütün dünya ile birlikte yaşadık. Hepimizin hayatında unutulmaz izler bıraktı.
Her gün yayınlanan ölüm oranları, evlere kapandığımız günler, aşı tartışmaları ile moralimiz bozuldu. Ekonomi bozuldu. Eğitim internete mahkum oldu. Basit bir maske aranıp bulunamayan bir malzeme haline geldi. Maske takmayanlara cezalar kesildi. Toplu taşıma araçlarında kavgalar çıktı.
Televizyon programlarında, sosyal medyada türlü türlü komplo teorileri tartışıldı. Dünya Sağlık Örgütünün dediklerine inanalım mı inanmayalım mı anlamakta güçlük çekti.
Belki psikolojimizin düzelmesi için tüm bunları unutmamız iyi oldu. Ama bir yandan da hatırlamakta fayda var.
Bugünlerde yeni bir salgın tehlikesi ortaya çıktı. Maymun çiçeği vakaları dünyada hızla yayılıyor. Son olarak Sakarya’da Senegal uyruklu birinin vücudundaki izler Maymun Çiçeği virüsü şüphesi doğurdu. Şahıs karantinaya alındı. Bu haber gelene kadar Maymun Çiçeği ülkemizde görülmemişti. 
Dünya Sağlık Örgütü, Maymun Çiçeği virüsünün yayılması konusunda tüm dünyayı uyarıyor. Bu uyarılar ve ülkemizde tespit edilen ilk Kovid 19 vakasının ardından yaşadıklarımızı hatrımızda tutmamız lazım. İnşallah Kovid 19’un maddi manevi etkilerini henüz atlatamamışken yeni bir salgınla karşılaşmayız. Ama bilgili, bilinçli ve dikkatlli olmamız gerekiyor.

DEPREM VE DOĞAL AFETLER
Kovid 19 demişken, yaşadığımız deprem felaketini de hatırda tutmak lazım. Çabuk unutmamız, tedbiri elden bırakmamıza yol açabiliyor. Oysa deprem karşısında alınabilecek tedbirler çok önemli. Deprem konusunda gereken çalışmalar yapılarak can ve mal kayıplarının önüne geçilebiliyor. Üstelik deprem, doğal bir felaket olarak her an kapımızda. Bilim adamları da Kayseri hakkında uyarılar yapmaya devam ediyor. Yetkililerin, depremde hasar gören binalar, depreme dayanıklı binalar üreten bir inşaat sektörü ve deprem gerçeğini gözeten kentsel dönüşüme hız vermeli. Hem yetkililer, hem de vatandaşımız dikkatini ve hassasiyetini kaybetmeden gereken önlemleri almalı.
Doğal afet konusu yalnızca depremle sınırlı değil. Yakın zaman önce Yahyalı ilçemizde bir sel felaketi yaşanmıştı. Dolayısıyla sel, heyelan gibi riskleri de aklımızın bir kenarında tutmamız lazım. MHP Kayseri Milletvekili Baki Ersoy bu konuyu mecliste gündeme getirdi. Tarım ve Orman Bakanlığına konuyla ilgili proje ve yatırımları olup olmayacağını soru önergesi vererek iletti.

ESKİ REKTÖR YUNANİSTAN’A GÖZ KIRPIYOR GALİBA
Erciyes Üniversitesi’nin eski rektörlerinden Prof. Dr. Mehmet Şahin akıllara zarar açıklamalarda bulunmuş. İstanbul’un fethinin kutlanmasını, Malazgirt zaferinin kutlanmasının ‘son derece yanlış’ olduğunu söylemiş. Bu kutlamaların bir zamanlar başkalarına ait olan yerleri işgal ettiğimizi, gasp ettiğimizi itiraf etmek anlamına geldiğini söylemiş. Kendince bir mantık kurmaya çalışmış.
Ne diyelim sayın Mehmet Şahin. Roma İmparatorluğuna Anadolu’yu ve İstanbul’u özür dileyerek iade mi edelim. Kimden özür dileyelim? Bu topraklara sahip olduğumuz için savaştığımızı, şehitler verdiğimizi inkar mı edelim? Romalılar artık yok. Rumlardan, Ermenilerden mi özür dileyelim. Utanalım mı? Kefaret orucu mu tutalım? Allah’a tövbe mi edelim? Bu kutlamalar sizi neden bu kadar rahatsız etti? Onu anlayalım ona göre üzerimize düşeni yerine getirelim. Para ile Anadolu ve İstanbul’u satan vardı da emlakçıdaki ilanını biz mi görmedik.
İnsanların saçmalama özgürlüğü var elbette. Mehmet Şahin de en iyi ihtimalle bu özgürlüğünü kullanmış. Ama maksadını anlamak zor. Çünkü konu çok hassas. Mehmet Şahin çarpıcı bir çıkışla kendinden mi söz ettirmek istiyor? Kutlama yapanları beğenmediği için eleştirme bahanesi mi buluyor bu konu üzerinden? Zulüm 1453’te başladı diye slogan atanların safına mı geçti. Öyle bir camiada siyasete mi atılacak? Yoksa fetih sayesinde üzerinde yaşadığımız bu toprakların eski sahiplerinin yanında mı yer alıyor? Onların duygularına mı tercüman oluyor? Şecaat arzederken sirkatini mi söylüyor? Anlamak zor. 
Şahin açıklamasında Kalu Bela filan diye dini literatüre de girişmiş. Oralara diyecek bir şey bulmak tümden zor. Keşke kendi uzmanlık alanı ile ilgili konuşsa. İlminden, bilgisinden faydalanırdık en azından. Çünkü bizim anlamakta zorlandığımız, rahatsız olduğumuz bu açıklamalar başkalarının ekmeğine yağ sürüyor, sevindiriyor.