Her duyduğumda şunu soruyorum kendime, biz anlıyor muyuz ki?
Anlamakla başlıyorken her şey, kendimiz kendimizi anlamıyorken,ya da karşımızdakini gerçekten anlamadan anlaşılmayı beklemek ne alaka?
Tabi şu da var ki;
Biz anlamaya gelene kadar dinlemeyi unuttuk.
Hadi dğşünelim, en son ne zaman gerçekten bir sevdiğimizi o bizi aramadan aradık ,halini hatrını sorduk, nasıl olduğunu gerçekten merak ettik.
Hayat telaşası içerisinde hep bir yerlere yetişme teleaşası içerisindeyiz. Tarfikteyken gerginiz, evdeyken işimiz var, okuldayken dersteyiz ve daha nicesi.
Hep bir; “hadi tamam arayacağın ben seni.”
“Tamam tamam otobüse biniyorum şimdi.” “Canım ya işteyim müsait değilimde döneyim ben sana sonra.”
Ve...
Geri dönülmeyen aramalar.
Tabi ki, bir arkadaşımızla tartışana, canımız bir şeye sıkılana yahut sadece konuşmaya ihtiyaç duyduğumuz zamana kadar. Hadi tamam sonra ararım dediğimiz kişileri arayıp “Canım ya moralim çok bozuk, hiç keyfim yok. “ deriz. Sanki sen, o kişi seni aradığında nesi olduğunu sormuş, dinlemiş anlamış gibi, bizi dinlemesini,anlamasını bekleriz. Bunu yapan olduğu kadar yapmayan da var ve yapmadıklarında, ilk cümleniz “zaten kimse beni anlamıyor “olur. Sen çok anlamıştın ya çünkü.
Bu sadece ufacık bir örnek, en masumu belkide.
Sevgili okur, farkında mıyız?
Bu hayatın yarını yok.
Biz, böyle olmasaysı demek için mezar başını beklemeyelim.
Ne kadar yoğun olursak olalım, hayat ne kadar üzerimize oynarsa oynasın ,gerçekten nasıl olduğunu öğrenmek için eşimize dostumuza, kısacık dahi olsa zaman ayıralım, bunu hissettirelim onlara.
Dünya’yı küçücük bir gülümseme kurtarabilir, biz gerçekten bir olduğumuz da, birbirimizi anladığımız ve birbirimize zaman ayırdığımızda güzelleşecek, bahar o zaman gelecek.
Ve bunun için çok yüksek mevlalar ödememize gerek yok sevgili okur,
Sevgi, zaman ayırmak, karta 4 ya da 6 taksite böldürmeniz gereken bir durum değil.
İnanın, zor değil.
Sevgili okur,
Yürekten gelen her şey içten ve her şey sınırsızdır...