Elazığ ile ilgili gittiğim ilk gün sizlerle bir yazı paylaşmıştım. İlk günkü izlenimlerim değişmedi hala. Orada güzel insanlar biriktirdim. Hiç kötü insanlarla karşılaşmadım. Karşıma çıkan tüm insanlar, iyi niyetli oldular. Hep demişimdir bunu, 'Allah karşınıza hep sizin gibi insanlar çıkarır zor zamanlarınızda.' Sınıf arkadaşlarım, Salih, İbrahim, Alperen, Burak, Onur, Kalın Mehmet ve İnce Mehmet (biz öyle diyoruz), aaa tabi birde İsmail ve kız arkadaşı var, İlhan, Abdülhamit… Tamam tamam hepsini saymayacağım nüfus çok kalabalık, hepsini çok sevdim. Omuz omuza ders çalıştık, kafa patlattık. Hiç yabancılık çekmedim, sanki onları yıllardır tanıyormuş gibiydim. Hepsine teşekkür ediyorum. 

Tabi bir de Alperen gerçeği var. Kendisi 'Gerçekler saklanamaz, bunu da yaz' dedi. Alperen zeki ve karizmatik biri olduğunu iddia ediyor. Dip not ‘Aleyna Tilki hayranısın’ dediğimde ‘O benim hayranım’ der. 

Eğitimcileri de es geçmemek lazım. Tüm Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi hocalarına da teşekkürü borç bilirim. Gerçekten bilgili, dolu dolu eğitimciler var.

Durun durun bitmedi. Bir de pansiyondaki arkadaşlarım var daha. Şimdi ‘Bizi unuttun mu Şeyda’ dediklerini duyar gibiyim. Nasıl unuturum… Emine, coğrafya bölümünü bitirmiş ve ideallerinin peşinden koşmaya gelmiş bir arkadaşımız. Hatice abla, Sivaslı… E Sivaslı olması bile onu sevmeme bir neden, çünkü Sivas’ı çok severim. Çünkü Sivas Kebabı ve Sivas Köftesi çok güzel  Konuyu yine yemeğe getirmeyeceğim sevgili okur, bu sadece şakaydı  Beni iyice obur yaptınız siz de… Hatice ablanın mücadelesi takdire şayan. Yeni atanmış bir memur kendisi. Ama bu zorlu yol, hiçte kolay kat edilmemiş. Sanıyorum 15 yıl kadar KPSS’ye hazırlanmış. Azme bakar mısınız? Bu 'Asla vazgeçmeyin' demenin örneğidir. En küçüğümüz pıtırcığımız, aynaları çatlatan güzel kızımız Mukaddesimiz… Mukaddes, bu sene üniversiteyi kazanmış, yolun daha çok başında olan kalbi tertemiz biri. Umarım hayat ona hep başarı getirir. 

Son gün Harput’a çıktık. Akşam olduğu için çok fazla bir şey göremesem de Harput Kalesi’ni uzaktan gördüm. Harput Kalesi sütten yapılmış, bunu biliyor muydunuz? Bu yüzden oraya aynı zamanda ‘Süt Kalesi’ denir. Kale yapılırken su sıkıntısı olduğu için harcına süt koyulmuş. 

Daha sonra canlı müzik yapan hoş bir mekana oturduk. E ben oralara giderim de Gesi Bağları’nı dinlemeden gelir miyim? Çaldırdım hemen Gesi Bağları’nı…

Bu kadar övdük bu Elazığ’ın eleştirilecek hiçbir şeyi yok mu? Elbette var, şimdi onlardan bahsedeceğim. Küçük bir şehir olmasına rağmen trafik felç. Bu da yolların yanlış yapılanmasından kaynaklanıyor. Çift yön yol nadir görürsünüz orada. Şehrin en canlı caddesi bile tek yön.

İletişim Fakültesi öğrencilerinin, otobüs sıkıntısı artık trajikomik bir hal aldı. İletişim Fakültesi binası, şehrin dışında kaldığı için öğrenciler, otobüs sıkıntısı çekiyor. Ve hiçbir insanın hak etmeyeceği şekilde balık istifi, yaklaşık yarım saat yol çekiyor bu öğrenciler. Yeteri kadar otobüs çıkarılmıyor. Otobüsü saatlerce bekleyen öğrenciler okul bahçesinde ateş yakarak ısınmaya çalışıyor. Bu hiç hoş bir durum değil. Buna acilen Elazığ Belediyesi’nin bir çözüm üretmesi lazım. Hatta öğrencinin biri ateş yakanlara bakarak, ‘Bize her gün nevruz’ dedi. Durumun özetidir, tebrikler. İlginç olan ise buna kimsenin müdahale etmiyor olması.

Konuyu yine yemeğe getirdi diyeceksiniz ama bunu demeden bırakmam sizi sevgili okur. Kendine özgü yemeğini bulamadım ben Elazığ’ın. Yöresel yemekleri tatmadan gitmek istemedim. Köfteciler sokağından başka yemeğe dair bir şey inanın bulamadım ben. 

Her şeye rağmen güzel insanlar biriktirdim orada…