İşte sizi okurken seyahat ettirecek röportajımızın ilk bölümü
“LİSEDEN BERİ OTOSTOP ÇEKİYORUM”
Maceraperest birisiniz bunu okuyucularımız röportajın sonunda mutlaka anlayacaktır. Ama genel olarak kendinizi anlatır mısınız? Neler yaparsınız?
Abdullah Gül Üniversitesinde okuyorum. 22 yaşındayım. 2. Sınıf öğrencisiyim. Mühendislik öğrencisiyim. Fen lisesi çıkışlıyım, tıp yönüne çok baskı vardı, o tarz bir insan olmadığım için mühendisliği seçtim. Bir sene boyunca tiyatro ile uğraştım. Yaklaşık bir, bir buçuk sene dans ile uğraştım. Geçen yıldan beri de otostopla seyahat etmeye çalışıyorum. Otostop zaten liseden beri vardı, liseye gidip gelirken otostop çekerdik arkadaşlarla. Geçen sene artık seyahat etmeye başladım. Bazı arkadaşlarımdan da destek alarak, geçen yıl dört ay boyunca her hafta sonu bir yere gittim otostopla. Bu sene derslerim yoğunlaştı eskisi kadar seyahat edemiyorum. Vakit buldukça bir haftalık kaçamaklar yapıyorum sadece.
Bu otostop fikri kolay bir karar değil, lise hayatın boyunca otostop ile seyahat etmişsin, ama bu okula gitmek gibi değil, buna nasıl karar verdin, seni nasıl zorlukların beklediğini bilmiyordun?
Yani, ben geçen sene Kasım, Aralık gibi otostop çekmeye başladım. Kış boyunca sürekli bir yerlere gittim. Türkiye içerisinde çok güzel insanlarla tanıştım. Bu şekilde çevrem genişledi hatta bazıları ile ahbap oldum. Geçen yıl ‘’Avrupa’ya gideceğim’’ diye hayal ediyordum. Stajdan vakit olmadı. Bunu iki arkadaşım ile beraber Ege, Akdeniz turu yaparak telafi ettik. Oradan belliydi gideceğim. Sonra bir haftalık fırsatım oldu ve gittim.
“BABAANNEM BİLE OTOSTOP ÇEKTİĞİMİ BİLİYOR”
Eğlenceli bir durum fakat tehlikeleri de çok fazla olan bir durum. Ailen bu duruma nasıl tepki gösteriyor?
7-8 ay kadar aileme hiçbir şey söylemedim otostop konusunda. Ama onların yanına bile otostop ile gidiyordum. Geri dönerken otobüs ile geliyordum. Geçen sene üç arkadaş Ege, Akdeniz turu yapınca söyledim. Sıkıntılı bir durum olmadığını belirttim. Bir de biz üç arkadaş saçımızı sıfıra vurdurduk. Katil gibi duruyorduk. Geçen yıl yine otuz kişi, Kapuzbaşı Şelalesi’nin oraya gittik otostopla. Bunları söyleyince aileme; ‘’ Ha, kötü bir şey değilmiş.’’ Moduna girdiler. Sonra da geçmişe dönük olanları anlatmaya başladım. Şu an babaannem bile biliyor otostop çektiğimi. Bu son turumu döndükten sonra söyledim aileme, giderken haberleri yoktu. Sadece babam biliyordu.
“KAFALARIMIZI KAZITARAK YOLCULUK YAPTIK”
Saçınızı kestirmenizin bir anlamı var mıydı? Özel bir amaç için mi kestiniz?
Sakallarımız çok uzundu bizim geçen yıl. Kestirmeye gittik üçümüz beraber. Orada başka bir arkadaşa şaka yapalım dedik. ‘’hadi saçlarımızı da kazıyalım’’ filan dedik. Gaza getirmeye çalıştık deyim yerindeyse. Sonra ben kendimi kaybettim, diğer arkadaş kendini kaybetti. Sonunda üçümüzde kafaları kazıtmış bir şekilde bulduk kendimizi.
“BENİ MÜLTECİ ZANNETTİLER”
Peki, şimdi de en son seyahatinizi konuşalım. Mutlaka zorluklar yaşamışsınızdır, güzel şeyler de yaşamışsınızdır. Kayseri’den başlayıp Budapeşte’ye uzanan yolculuğunuzu anlatır mısınız? Seyahatiniz boyunca neler yaşadınız?
Bu seyahat için bir haftalık bir sürem vardı. Çekiniyordum özellikle İstanbul’a kadar olan süreden. Çünkü, patlamalardan sonra oldu bu seyahat. Bla Bla Car yani yolcu ile araç sahibi buluşuyorlar, yolcu para veriyor ve beraber gidiyorlar. O tarz insanlara mesaj attım İstanbul’a gidenlere. Durumumu açıkladım. ‘’ Ben Avrupa’ya seyahat edeceğim; ama benim hiç param yok. Bim’den aldığım yiyecekleri yiyeceğim, param yok, beni gideceğiniz yere bırakabilir misiniz’’ dedim. İçlerinden bir tanesi kabul etti. Onunla beraber Bursa’ya kadar gittim. 21.30 son İstanbul feribotunun saati. Bursa’da ben 20.30 gibi indim. Çanakkale’ye gidiyordu benim bindiğim araç. Hemen Mudanya’ya geçtim ve vapuru son beş dakika kala yakaladım. On dakika geç gitseydim orada mahsur kalacaktım o yüzden şanslıydım.
“KAPIKULE SINIRINI YÜRÜYEREK GEÇTİM”
İstanbul’a gittim. Arkadaşlarım vardı liseden, onların yanında kaldım. Pazar günü İstanbul’da kaldım, Bim’den alışverişimi yaptım. Kendime yiyecekler hazırladım, hediyelikler filan aldım. Türk bayrağı aldım tırcılara göstermek için. Pazartesi günü sabah yola çıkacaktım Edirne’ye doğru Bla Bla Car’ı kullanan insanlara mesaj atarak. Vakit kaybetmek istemedim önemli olan Avrupa’ydı benim için. Edirne’ye doğru gitmek için bir ağabeyimizle anlaştım ama ben o gece bir rüya gördüm. Rüyamda yarım saatle uçağımı kaçırıyordum. Bir uyandım saat 12.30. Normalde sabah 06.00’da çıkmayı planlıyordum. Hemen yola çıktım adam ile buluştum. Edirne’ye gittim, minibüse bindim Kapıkule’ye gittim. Sınırı yürüyerek geçtim. Sırtımda çanta, çadır olduğu için beni mülteci zannediyorlar ama pasaport olduğu için sorun olmadı. Orada otostop çekmeye başladım. Türk tırcılarından biri aldı beni, onunla beraber Bulgaristan, Sofya’ya kadar gittim. Orada tırcıların yemek yediği bir Türk restoran var, beni başka bir tırcı aldı. Onunla beraber Sırbistan, Belgrad’a kadar gittik. Hatta kendisi Kayseriliymiş. Burada evimizin arası beş dakikaymış. O ağabeyimiz ile gümrükte sekiz saat beraber bekledik. Beraber gümrükteki polislere rüşvet verdik. Sonra Belgrad’a kadar geçtim onunla. Sonra bir otostop ile Belgrad’ın merkezine gittim. Hostel de kaldım. Bu gibi yerlerde ranza sistemi var ve bir odada 6 ile 8 kişi kalabiliyor. Burada geceliği 7 Euro’ya kaldım yani 20 TL’ye. Bir gün burada kaldım, şehir turuna filan katıldım. Ertesi gün Sırbistan’da Novi Sad’ a gittim. 100 km’lik bir yol.
“GECEYİ BENZİNLİKTE GEÇİRDİM”
Novi Sad’ın çıkışında bir benzinliğe gittim, hani beni kimse almazsa, güvenilir bir yerde olayım diye düşündüm. Akşam 4, 5 gibi Novi Sad’a ulaştım. Hava kararana kadar otostop çektim yaklaşık üç saat kadar. Hiç kimse almadı beni. Herhalde görünüşümden dolayı mülteci zannettiler beni. O akşam baktım gidemiyorum, hava da karardı. Benzinlikte kalacağım kesinleşti. Çok güzel ahbap olduk benzinlikte çalışanlarla. Belgrad’dan daha güzel bir gece geçirdim. Balkanlardan gelen iki tır şoförü ile tanıştım. Çocuklarını anlatıyorlar, fotoğraflarını gösteriyorlar. Ben onlara puro hediye ediyorum. Onlar bana çay, kahve ikram ediyor. O gece orada benzinlikte yattım. Çocuk parkı vardı. Yanımda da uyku tulumum vardı. Çocuk parkındaki kaydırağın altına yattım. Ertesi sabah kalktım. Budapeşte’ye 300 km’lik bir yolum var. Ben Kayseri’den 1700 km gelmişim. İki saatte gidilebilecek kadar bir yolum kalmış.
“NEREDEYSE BİR GÜN YOLDA KALDIM”
Ben kalktım sabah, çok dinç uyandım, çok güzel olacak diye düşünmeye başladım. Ardından otostop çekmeye başladım. Bir karton tabela hazırladım, üzerine Budapeşte yazdım. Nereye gittiğimi anlasınlar diye. Beni kimse yine almadı. Artık öğlen oldu, Budapeşte de vakit geçirmekte istiyorum. En sonunda tabelaya 20 Euro yazısını yazdım. Bu para 300 km’nin tamamı. Yani ortak olayım demiyorum, yolun tam parasını ben vereyim diyorum artık. Yanımda 70 Euro ve kredi kartım vardı. Yine almadılar beni. Artık derbeder moddayım. Benzinlikte sabah vardiyasında çalışanlar gelmeye başladı. Onlarla da samimi olduk. En son arkadaşımla konuştum ve otobüs ile gitmeye karar verdim. Nüfus az olduğu için bizdeki gibi çok otobüs yok. İki ya da üç tane otobüs firmaları var Budapeşte’ye giden. Biri sabah 10.00’da diğeri akşam on da kalkıyor gün boyunca. Sabah olanı kaçırdım. Akşam olana binersem çok geç kalacağım. Bende Novi Sad’dan hemen sonra Subotica şehri vardı, oraya otobüs bulabildim. Otobüs giderken beni benzinlikten aldı çünkü özellikle benzinlikte çalışanlar rica etti, yoksa yol üzerinden yolcu almıyorlar. Saat 03.10’da Subotica’ya indim. Saat 03.00’da Subotica’dan Budapeşte’ye otobüs vardı on dakika ile ben onu kaçırdım. Binseydim akşam yedi de Budapeşte’deydim. On dakika bir günüme mal oldu.
“ÇİNGENELER ETRAFIMI SARDI”
Orada kaldım ne otobüs var ne tren var. Youbear diye bir uygulama var o da şöyle bir şey; benim arabam var, siz diyorsunuz ki ‘’beni şuradan şuraya ne kadara bırakırsın?’’ ben diyorum ki; ‘’5 TL’’,’’ tamam’’ diyorsunuz. Geliyorum, alıyorum, bırakıyorum sizi. Mesafe Macaristan sınırına 30 km, bana 35 Euro gibi bir fiyat söylediler. Ama benim İstanbul’a uçuşum zaten 15 Euro. İndirimli aldım. O 30 km’ye 35 Euro vermek istemiyorum. Bir tane sınır kasabası buldum haritadan. Oraya bir tane otobüs varmış, hemen ona bilet aldım. Baktım bir saat var Subotica’yı gezmeye başladım. Bir saatte her yeri gezebiliyorsunuz. Sonra otobüse bindim, Hogor denilen yere gittim. Bizdeki güneydoğu sınırlarını düşünün, öyle bir kasabaya gittim. Oradan yine yürüyerek gidiyorum, Sırbistan’dan Macaristan’a geçeceğim. Hava karamaya başladı yavaş yavaş. Çingene çocukları etrafımı sardı, nereye gidiyorsun, pasaportun sağlam mı vs. yani bir şekilde geçtim orada sıkıntı olmadı ama arkadaşım, sınırda mültecilerle biraz problem olduğunu söylemişti bana. Çanta, uyku tulumu vs. sırtlanmışım gidiyorum. Sırbistan gümrüğünü geçerken bir sıkıntı olmadı. Polisler pasaportu incelediler. Çanta var ama pasaportta var, zaten Bulgaristan’dan da geçmişim. Uçak biletimde var onu da gösteriyorum. ‘’Tamam.’’ Dediler. Macaristan’a girdim o akşam sonunda ama hava karardı. Hava kararınca otostop sıkıntı çünkü insanlar güvenemiyor. Sınırdan az ileride bayrağımı açtım. Röportajımızın devamı yarın...