Türkiye’de paralel bir yapının varoluşu muhakkaktır. Ancak “paralel” kelimesinin sözlük manası esas alındığında, bunun sayı olarak bire inhisar edilmesi son derece yanlış olur. Bu ülkede, siyaset arenasında; henüz bidayette, “paralel” destekçiler ittihaz edinmeden, siyaset ve politikada fevzi necata nail olmak neredeyse muhal bir durumdur.
İktidar partileri bu hususta şöyle bir metot takip ederler (CHP’nin geçmiş yıllarda çarşaflı kadınları, partilerine nasıl üye yaptıklarını hatırlayalım): “Evvela; bir takım paralel çeteleri icat ve iktidar edip, daha sonra kendileri muktedir olmaya çalışırlar, fakat olamazlar. Akabinde, işte aylardır yaşadığımız şu “paralel” oluşum vukuatı meydana gelir. Esasında burada kimin paralel olduğu çokta belli değildir. Ama bir paralel mefhumunun varlığı bila işkal kesindir.
Bu paralel zalimler kimi zaman bir tarikat, bazen bir cemaat, belki başka derin yapılar olarak karşımıza çıkarlar. Nihayet bugün karşımızda duran paralel anlayış işte böyle bir sürecin neticesidir. Bu meselelerden habersiz olmak demek veya haberimiz yoktu, kandırıldık demek; rahmetli Erbakan hocanın tüm talebelerine (ki Sayın Cumhurbaşkanı, Erbakan’ın talebesidir) belki elli yıldır bu yönde yapmış olduğu: paralelcilerle ilgili uyarılarını sanki hiç duymamış olmak mümkün müdür? Eğer aksi mümkünse, bu millet fil-hal kime güvenecektir?
Ancak şunu da unutmamak gerekir; az önce yapmış olduğumuz “paralel” tarifine göre, paralel tek değil, bilakis çok çizgilerden oluşur. Öyleyse hükümet bu paralel konularında çokta masum değildir (B.k.z; s; 642, Sözlük).
Geldiğimiz nokta itibariyle, iktidar partisi, paralel çeteyle lazım gelen mücadeleyi bihakkın veriyor mu? El-cevap: Elbette hayır! Zira, bu mücadelede başarılı olabilmek için, önce iktidarın bizzat kendisinin “paralel” olmaktan kurtulması gerekir. Her şeyin menfaat ve çıkarlar üzerine bina edildiği şu zaman diliminde, Türkiye’nin bu camiadan halas olması mümkün değildir. Buna şayet imkân varsa bile, diğer çapsız paralel oluşumlardan kurtulması peki nasıl mümkün olacaktır?
Burada var olan sadece zikri geçen “paralel” yapı değildir. Dahası var; “Bugün iktidarın, yeni paralel cemaat ve tarikatları var. Evet; ülkeyi idare edip yönetenler bugün maalesef bunlar. Geçmişte de buna benzer şeyler vardı. Anlaşılan o ki, bunlar daima olacaktır. Bugün nereye gitseniz (Kastım kamu kurumları) bu paralel cemaatlerin tesirini selbi (olumsuz) olarak derinden hissedersiniz. Eskiden paralel bir idi, şimdilerde üç-beş oldular. Hatta şimdikiler daha tehlikeli.
Emin olunuz ilk fırsatta hükümeti satarlar. Öyle yeni büyük Türkiye, hedef 2023 gibi ifadeler farzı muhal, hilafı hakikattir bu cemaatler için. Yeter ki bunlara istedikleri şeyler verilmeye görsün, bunu temin edecek bir ehli küfrün safında hemen “ paralı asker” olurlar. Bu tarikat ve cemaatlerin eski “paralel” oluşumdan (veya oluşturma) hoşlanmadıkları herkesin malumudur. Sebebine gelince; asla vatan, millet ve dini duygular değildir. Çünkü bu cemaatlerin böyle milli ve manevi duyguları asla olmaz. Bunların tek değer verdikleri şey; para (güç) ve kadındır (şehvet). Bu ikisini buldukları gün, dini imanı hafife alıp, bu milletin tarlasını izinsiz sürüp talan ederler.
Eğitim ve Arap muhacirlere yardım adı altında verilen paraların, bazı bakanlıklara ait olan derneklerde nasıl israf edildiğini sanırım duymayan kalmamıştır. Daha neler var neler, Yazmakla bitmez. Yazımı itmam ederken: “Peki, bu tarikatlar paralel örgütü niçin sevmezler? Diye bir sual tevcih etmek istiyorum. Buyurun cevabı: “Eskiden iktidarın buyur ye! Afiyet olsun diye sunduğu pastayı sadece onlar yiyor, diğer sahtekâr ve zalim gruplar ise sadece haset ve kinle izlemek durumunda kalıyorlardı. İşte bunun için, yani; pastaya ortak olup, kendilerinin de yiyebilmeleri için, diğer paralel camia nefret ve kinin asıl merkez noktası olmuştur.
Sözün özü şudur: “Hükümet paralel çeteler arasında asla ayırım yapmamalıdır. Hepsiyle topyekûn mücadele etmeli, hatta ezip geçmelidir. İktidarın, sırf kendisi için yeni paralel putlar icat ederken, diğer malum paralel örgütle ilgili olarak: İnlerine indik, işte iniyoruz, az kaldı veya mücadele ediyoruz gibi açıklamaları, bu milleti “kereste” yerine koymanın bir diğer adıdır.”