Ama hep ayrıştırma cümleleri yakıştırılıyor kadına. ‘Sen dur kadınsın’, ‘sen yapamazsın’,  ‘sen söyleyemezsin’…  Hadi alıştık bunlara. Şimdi de biri çıkıyor,"Kadınlarımız evlerindeki düzeni bozmamak şartıyla çocuklarına, eşine gerekli ihtimamı göstermek şartıyla kendi işini kurabilir. Kendi meşguliyetini kendisi belirleyebilir. Nitekim böyle kurslara katılıp sertifikalarını da almak suretiyle girişimci haline gelmeliler ancak bizim toplum hayatımızın da kesinlikle bir yara almaması gerekir" diyor. Bu cümlelere Kayseri’de ki kadın platformunun sessiz kalmaması lazım. Gereken hassasiyetin gösterilmesi gerekiyor. Ben bu cümleleri görmezden gelemem. Toplum hayatımıza ne gibi bir etkisi olabilir kadının iş hayatına girmesi? Ben buradan sormak istiyorum, Toplum nasıl yara alabilir? Kadınların aşağılandığı bu konuşmaları kabul etmiyorum. Bu söylemler toplumdaki ayrışmaya katkı sağlamaktan başka işe yaramaz. Kadın kendi ayakları üzerinde durmalıdır. Bu cümlelerde geçtiği gibi biz kadınların üzerine atılan sorumluluklar sadece bize ait değil paylaşılması gereken ve ev halkından herkesin bir ucundan tutması gereken sorumluluklardır. 

*****

Yazıma elbette bunu eklemem gerekiyordu, bugün Özgecan’ımızın katledilişinin 1. Yılı unuttuk mu? Hayır. Haa bir de Başbakanımız sağolsun Özgecan’ın ismini Antalya’da bir yere vermişti. O an ne kadar ümitlendik bilemezsiniz. Acaba katledilen diğer kadınların isimleri nerelere verilecek diye. Bu çözüm önerisi gözlerimizi yaşartmıştı. Hatırlatmak istedim.

***

Yazımı sonlandırırken aklıma çok sevdiğim bir filmde ki replik geldi. Benim Adım Khan… 

Filmde annesi Khan’a, “İnsanlar sadece ikiye ayrılır. İyi İnsan- Kötü insan. Ya iyisindir, ya da kötü. Hepsi bu kadar. İyi bir insan olmak için çabala. İyi bir Hintli olmak için değil”